Opus 61 Nihat Genç Kitap Yorumu



Ormanları yakıyor,  gencecik çocukları mayınlıyorlar ve şehri yağmalıyorlar.  Çapulcuların işgali sürüyor.  En tepedeki yazardan kaldırımda slogan atan gence kadar herkes yaka paça içeri tıkılıyor.  Dünya tarihinde eşi görülmemiş basın cezaları,  4 milyar dolar,  cezayı hangi yasaya göre kestiğini açıklayamıyor,  yazarları niçin içeri tıktığını suçuyla belgesiyle söylemiyor, medyadan hukuka bir siyasi 'tırpan' kelleleri uçurarak Türkiye'yi esir almak istiyor.  Memleketimde bir konuşmam var, yarın yola çıkmak zorundayım. şimdi sahilden yirmi otuz kilometre içerde sıralanmış tepelerde yüzlerce yaylanın çiçeklerinin her biri beni bekliyor...

Opus 61 kitabı bu kapak yazısı ile satışa sunuldu. Nihat Genç'in 19. kitabı olarak raflardaki yerini aldı. Daha önce Veryansın,  Aşk Coğrafyasından Konuşmalar, Kompile Hikayeler isimli kitaplarını okuduğum Nihat Genç'in bu kitabını çok kısa olarak tanıtmam gerekse iki ayrı kitabın bir araya gelmiş hali derim. Bir yanda siyasete çok bulaşmayan denemeleri, bir yanda siyasete alabildiğine giydiren yazıları aynı kitapta buluşmuş.

Nihat Geç kitaplarında siyasi eleştirilerini okumaktan, hep daha çok zevk aldım; onu böyle tanıdım çünkü... Hepimizin bildiği yaşadığı siyasi bir tramvayı (Mavi Marmara - Baykal'ın Kasedi - Kpss Skandalı) betimlemelerle anlatır ve hiç fark edemediğimiz yanlarını gösterdiği için, Nihat Genç'i sevdim. Bu tarz yazarların yazdığı yazılar, başlarını her dönemde derde sokmuştur ama okuyucu da onları bu cesaretlerinden dolayı sevmiştir.

Okuyucu bağırmaktan korktuğu için okuduğu yazar bağırsın ister, isyan etmekten korktuğu için, o korkmasın yazsın ister. Adil yada değil ama bu böyledir. Yoksa nice yazar giderken mahkeme salonlarına, arkalarını hep boş bulmalarını nasıl açıklarız ki ?

İşte Nihat Genç'in Opus61 kitabı o susmuş ağızlara ses, sinmiş yüreklere cesaret niteliğinde...

Sayfa 99 - 100'den bir alıntı yapalım. Bu bölümde konu çok başka olsa da en çok ilgimi çeken bölümlerinden birini aldım. Türk Ordusu'nun Ortadoğu'da nasıl bir güveni simgelediğinin ispatı olarak:

Cumhuriyet, yaralarının istismar edilip ihanete dönüştürüldüğü, en dokunaklı günlerini yaşıyor...

Ne diyelim, bu topraklar Fransız İngiliz subayları gibi bağımsızlığını piyano başında kız kardeşiyle milli marşlar okuyarak inşa etmedi, bu ülke bağımsızlığını köyüne bir daha dönmeyen askerleriyle inşa etti...

Nasrallah'ın manevi babası, Lübnan Hizbullah'ının büyük lideri Fadallah öldü, Allah rahmet eylesin. Kalabalık bir aydın grubuyla yedi yıl kadar önce kendisini ziyaret ettik, bize uzun uzadıya felsefi siyasi bir değerlendirme sunmuştu, ortalık sakinleşirken sanki eksik kalmış bir cümleyi tamamlamak için bize doğru fısıldar gibi: "şu bizim İslamcılar'a söyleyin Türkiye'de orduyla iyi geçinsinler, Türk ordusunun gölgesi bize yeter..." demişti kayıtlara geçsin...

Nedir Burası Devlet mi ?

Sayfa (102-103)

En güzel örnek Belçika. Tabi ki Fransızca'nın bir dünya dili olarak ağırlığı var, bu dili Volanlar kullanıyor ve seçkin elitist bir azınlık olarak suçlanıyorlar, bir de Flamanlar var, yani Felemenkçe Hollanda'nın dili...Sağcı Hıristiyan partilerin zorlamasıyla tuhaf federalist çözümler ve bu gün tam anlamıyla dil yüzünden ülkeyi tam ortadan ayıran bir ayrımcılığa kadar giden bir siyasete neredeyse tapıyorlar... Dikkat edin kendi bağımsızlıklarını kendileri kazanmamış. Bağışlanmış bir ülkenin dili, birliği tabi ki sorunlu olur ve bugünkü içinden çıkılmaz ayrımcı partilere kadar uzanır. Oysa Anadolu'ya bağımsızlığı kimse bağışlamadı. Karar verecek olan bu toprakların iradesidir ve öyle olmuştur...

Thatcher Belçika'yı ziyaret ettiğinde bir kasaba belediyesinin Valon diğerinin Felemenkçe konuştuğunun görür ve hayretini gizleyemez, "Nedir bu Allah aşkına, burası devlet mi?"

(Sayfa 128)

Hepinizden Allah razı olsun, bu ülkeyi açılıma, reforma, değişime doyurdunuz. Bu ülkeye telefon, matbaa, gazete, fabrika, bilgisayar her şey geldi Allaha şükür... Gelmeyen şey "zaman"...


Zaman aynı ortaçağ krallıklar, padişahlıklar zamanı... Değişmeyen süslü şatafatlı nutuklar, göz boyayan yazılar ve para sahipleri, neon ışıkları, pırıltılı ekranlar, yan gelip kurulduğumuz televizyonlar, evimizin yatak odasında olmadığımız kadar çok zaman geçirdiğiniz ünlü TV kanalları... O büyük dev aynalı şatolar gibi, değişmeyen yalılar şatolar maaşlar ve baş makaleleriniz...

Bu topraklara sayenizde zaman giremiyor, zamanı bugünü dünyayı olup biteni kurduğunuz tahakkümü halkımız göremiyor, tanımıyor , bilmiyor...

Keşke ben de o gemide olabilseydim ama...

(Sayfa 131)

Öyle yada böyle yada yarın başka bir yolla Gazze'nin kapılarını insanlık kıracak, bütün bu insanlık gayretleriyle Gazze inşallah dünyaya açılır...

Gazze'ye ulaşmak herkesin hepimizin insanlık görevi, kim öncülük ediyor, kim destekliyor, kim İsrail ambargosunu kırmak için mücadele ediyorsa, hiç düşünmeden yanındayım, keşke bende o gemide olabilseydim...

O eski arkadaşlar beni aradı, "Nihada yola çıkıyoruz, sen olmazsan olmaz" -  "sağolun, beni yanınızda bilin, ancak beş gündür yatak döşek hastayım..." dedim. Ancak hasta olsam da giderdim, ölsem de giderdim... Birkaç gün sonra tekrar aradılar. Bu birkaç gün tekrar düşündüm. O beşyüz aktivist yani gemi içinde kimler var diye. Hala tertemiz çocuklar şüphesiz var ama...

Ama'sı kitapta =)

Heyecanı kursakta bırakalım ki Nihat Genç'e emeğinin karşılığını verelim. Siyasi eleştiriyi seviyorsanız bu kitabı okuyabilirsiniz. Kitabın son bölümünde tiyatro severlere ilginç bir sürpriz var. Karagöz , meddah , orta oyunu , tuluat tiyatrosundan bahsediyor ve günümüzde tiyatronun neden geri plandan kaldığını kendi üslubunca açıklıyor.

NOT: Aşk Coğrafyasından Konuşmalar isimli kitabı benim için halen en tadından yenmez olanıdır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sultanı Öldürmek Kitap Yorumu ve Fatih'in Ölümü Üzerine

Ayşe Kulin - Bir Gün Kitabı Yorumu

AYŞE KULİN- HAYAT DÜRBÜNÜMDE 40 SENE (1941-1964) KİTAP YORUMUM

Moskof Cariye HÜRREM SULTAN- Demet Altınyeleklioğlu