Son Adam (Zülfü Livaneli) Kitap Yorumu




Başımıza felaketler geldikten sonra pişman olan bir komite üyesi bize sonradan olup biteni açıklayacaktı:

Başkan adaya geldiği ilk günden itibaren zavallı bir numarayı gözüne kestirmiş “Sen bana baba yadigârısın” diyerek onunla saatlerce konuşmuş. “Durumuna çok üzgünüm” demiş. “Rahmetli baban görse o da üzülürdü. Bunca servet ve isim sahibi ünlü bir ailenin oğlu olarak şu haline bak. Adadaki ayak takımına karışmış durumda yaşayıp gidiyorsun. Çünkü seni zararlı, eşitlik fikirlerine, uyuşukluğa, haklarını savunmamaya alıştırmışlar. Oysa insanlar eşit değildir. Güçlüler ve zayıflar vardır ve hayat bunların arasındaki mücadeleden ibarettir. Sen güçlüler arasındaki yerini almalısın. Turizmin bunca geliştiği, milyar dolarların kıyılara ve adalara aktığı bir dönemde, bu adanın değerini ölçebilir misin? Ha, ölçebilir misin? Adalılar seni kandırmış, elindeki pırlantayı boncuk sanmana yol açmış. Sen servet sahibi bir insansın ve ona göre davranman gerekir. Eşitlik, dostluk, demokrasi… Bunlar hep zayıfların uydurduğu saçmalıklar. Çünkü onların yaşayabilmek için bu gibi kavramlara ihtiyacı var. Güçlünün ise tek isteği vardır; Daha fazla güç !”




Roman yukarda okuduğunuz gergin, hırslı ve doymak bilmez güç hırsının çok uzağında başlıyor esasında. Tüm ana karalardan uzakta, sakin, ıtır kokulu, kırk evli, bol martılı, cennet koylu tüketimin sınırlı hayatın sınırsız olduğu bir adayı tasvirle başlıyor hikaye.

Okuduğunuz her satırda, daha bir huzurla dolan ada hayaliniz, ada sakinlerinden birinin vefat etmesi ve evinin satılığa çıkması ile yerini ufaktan ufaktan huzursuzluğa bırakıyor. O güne kadar mülkiyet kavramı üzerine hiç kafa yormamış olan adalılar, yaşadıkları coğrafyanın bir parçası gibi hissediyorlardı kendilerini.

Ada sahibi olan ve aynı zamanda 1 numaralı evinde sahibi olan “1 numara” (adalılar birbirlerinden genellikle kapı numaraları ile bahsediyorlar) adada eş dost ve tavsiye ile 40 ayrı ev yapılmasına izin vermiş ve nispeten komünal olan bu yaşamın oluşmasına imkan sağlamıştı. 23 numaranın vefatı ve ardından bu evi ülke yönetimini istemeden bırakan darbeci diktatör liderin satın alması bambaşka bir ada hayatının başlamasına yol açtı.

O gelene kadar gece gündüz birbirlerinin evlerine girip çıkan, beraber yiyip içen, sohbet eden denkler arası diyalog artık yeni bir düzene girmiş oldu. Artık bir yönetim kurulu vardır ve kural, yönetmelik, modern hayatın gerekliliği için yapılması gerekenler gibi kavramlar ve o kavramların doğayla mücadelesi. Cennet adada hayat bitecektir. Geriye ise sadece canları pahasına yerlerine koruyan martılar kalacaktır. Bir çırpıda okuyup bitireceğiniz bu kitabı tavsiye ederim.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ayşe Kulin - Bir Gün Kitabı Yorumu

AYŞE KULİN- HAYAT DÜRBÜNÜMDE 40 SENE (1941-1964) KİTAP YORUMUM

Sakıncalı Piyade Kitabı Tanıtımı ve Uğur Mumcu

Moskof Cariye HÜRREM SULTAN- Demet Altınyeleklioğlu