AYŞE KULİN- HAYAT DÜRBÜNÜMDE 40 SENE (1941-1964) KİTAP YORUMUM

Nihayet merakla beklenen serinin devamı olan kitap, uzun bir aradan sonra, 'Hayat' ve 'Hüzün' olarak 2 parça halinde piyasaya çıktı.

Veda ve Umut'ta ailesinin yaşadıklarından yola çıkarak Osmanlı'nın son günlerinden cumhuriyetin ortalarına kadar Türkiye'nin öyküsünü anlatan Ayşe Kulin, bu kez 'Hayat' ve 'Hüzün'de kendi anılarını ve o anıların geri planını oluşturan dünyayı anlatıyor.

Kitap benim için bir tutkudur, ancak kitapta anlatılanlar eğer gerçek bir hikayeyse, o kitap tadından yenmez. Heleki, Ayşe Kulin'in edebiyattaki ustalığı su götürmez bir gerçek olunca, kitabın raflardaki yerini almasını beklemeden sipariş etmek ve gelir gelmez yalayıp yutmak kaçınılmaz oluyor.

Hayat, Ayşe Kulin'in hayatının 23 yaşına kadarki ilk bölümünü anlatıyor.Muhteşem ama bir okadar da çatışmalı geçen bir çocukluk dönemi, daha o dönemden belli olan hayata karşı dik duruşu (hayatı boyunca olacağı gibi), 7 senelik başarılı bir Robert Koleji dönemi, mükemmel bir eğitim hayatı ve sırf kendi hayatını yaşama arzusu ile yapılan yanlış bir evlilik sonucu 23 yaşında 2 çocuklu ve dul bir bayan olarak hayata karşı mücadelenin asıl yeni başladığı döneme giriş. Kendi mutlu hayatını kurmak isterken 'Hayat'ın bittiği noktada başlayan ve çok uzun sürecek olan 'Hüzün' dönemi.



Ayşe Kulin'in hayattaki mücadele dönemlerinde tek bir destekçisi oluyor, sorgusuz sualsiz yanında olan, onu karşılıksız,çıkarsız seven tek bir insan. Babası. Kendisi de bunu kitabında şöyle ifade ediyor: "Ben hayatta en çok babamı sevdim".
"Suat teyzem, beni beşiğimden usulca alıp bir yabancının kucağına verdiğinde sımsıkı yumulu gözlerimden birini açtım, yaşadığı sürece bana hep sevgiyle bakacak olan bir çift mavi gözü gördüm ve ister inanın ister inanmayın, beni bağrına basıp burnunu boynuma gömen kişinin babam olduğunu o an anladım.O, benim kokumu tıpkı bir hayvanın yavrusunu koklaması gibi yüreğine sindirerek içine çekerken ben de onun boynunda güneşin ve dağ kekiğinin kokusunu aldım.Bir kedi gibi guruldayarak memnuniyet sesleri çıkardım. Göz göze geldiğimiz an ise aramızda çok güçlü bir bağın oluştuğunu, onun beni hayatım boyunca her türlü kötülükten koruyacağını hissettim. Hatta bir gün hırsızlar beni çalmaya kalkışacak olurlarsa, yüzlerce çocuk arasında babamın beni kokumdan tanıyabileceğine içtenlikle inanarak gözlerimi yeniden sımsıkı yumdum ve kollarında huzurlu bir uykuya daldım.Mavi bir uykuya! Maviye düşkünlüğüm bundan mı kaynaklandı acaba? Hep mavi giymek istedim çocukken.Odama mavili perdeler astırdım, kitaplarımı defterlerimi mavi kağıtlarla kapladım."

Yalnızca babası değildi sevdiği mavi gözlü. Biri daha vardı, O mavi gözlü bir devdi, minnacık bir kız onu çok sevdi. Çocukluğunda bir arkadaşı sayesinde tanıdı onu.
-"Bakıyorum şiire merakın var" dedi Üstün odamı karıştırırken. "Gerçek bir şairle tanışmak ister misin?"

-"Kimmiş bu şair" diye sordum."Belki tanıyorumdur."

-"Hiç sanmıyorum."

-"Neden?"

-"Türkiye'de değil okunması,adının anılması bile yasak da ondan"

-"Ayıp şeyler mi yazıyor?"

Bir kahkaha patlattı Üstün. "Hayır ama yasaklı şeyler yazıyor"

"Nasıl yani?"

-"Okuduğun zaman anlarsın"

-"İstemem, okumayacağım."

-"Sen bilirsin.Sonra pişman olursan,bir daha fırsatın olmaz okumaya, onu bil!"

-"O halde neden yasaklı şeyler yazdığını söyle bari."

-"Çünkü o bir komünist"

-"Aaaa!"

-"Adını söyle bari o şairin"

Kulağıma dua üfler gibi fısıldadı Üstün: "Nazım."

mf638086"Bir tanem! Son mektubunda: "Başım sızlıyor,yüreğim sersem!" diyorsun.

"Seni asarlarsa Seni kaybedersem," diyorsun, "yaşayamam!"

Yaşarsın karıcığım;

Kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda

Yaşarsın kalbimin kızıl saçlı bacısı

En fazla bir yıl sürer

Yirminci asırlarda

Ölümün acısı"

1960 yılının uğursuzluğunu şu dizelerle anlatıyor Ayşe Kulin:
"Şu 1960 yılı,bize o yılı yaşarken çok hayırlı gözükmüştü. 27 Mayıs olmuş, "kendime sabık başbakan dedirtmeyeceğim" diyen Menderes'i indirmişler, ben Mehmet'le tanışmışım, birlikte Londra'da üniversite okumaya karar vermişiz,anneannem zengin koca buldum diye keyfinden dört köşe olmuş, annem hariciyeci ile evlenmiyorum diye biraz buruk, o başka! Sonra felek çarkını birden tersine döndürüverdi.O korkunç idamlar, olmaması gereken bir evlilik, sonuçları hiçbirimiz tahmin edememişiz.Meğer ne uğursuz bir yılmış 1960"

Tarih 16 Eylül 1961. Dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Maliye bakanı Hasan Polatkan ve Başbakan Adnan Menderes hakkındaki ölüm cezalarının İmralı adasında yerine getirildiği gün.Ayşe Kulin bu haberle perişan...
"1961 yılının kış aylarında, Yassıada'ya gitmiştik duruşmayı izlemeye.Biraz sonra, 'elleri bağlı olmayarak' getirilen mahkumlar girmişti salona.Biz bir gösteri izler gibi izliyorduk bir yıl öncesinin parlamento ve kabine üyelerini.Onlar içeri girmeye başladığı anda pişman olmuştum geldiğime. Ne işim vardı burada? Bu çaresiz insanları niye seyrediyorduk? O gün, o koca salonu dolduran tutuklular arasından sadece iki kişinin görüntüsü nakşolmuş zihnime. Menderes ve Bayar'ın yüz ifadeleri!

Dik yakalı gömlekler giyen, başı hep dik duran ve etrafına küçümseyen bir ifadeyle bakan kibirli Başbakan, bitkindi. Yüzü çökmüş, kaşları uzamış,saçları beyazlamıştı. Öğretmeninin vereceği cezaya razı bir çocuğun ifadesiyle oturuyordu.

Benim için o güne kadar çok yaşlı bir adam olan Celal Bayar ise başı dimdik, yüzünde hakimler kurulunu da biz seyircileri de küçümseyen, kibirli bir ifade ile girmişti salona.Yerine yerleştikten sonra da baston yutmuş gibi, öyle dimdik oturmuştu etrafına hiç bakmadan.O iki bahtsız adamın birbirinden çok farklı yüz ifadelerini hafızamdan silebilmek için çok çaba sarfetmiştim ve idamları öğrendiğimde, 'Allahım benim yaşadığım dünyadan idam cezasını kaldır.Suçlu olsun olmasın, kimse bir başkasının canını almasın, senden başka' diye dua etmiştim."

Ufak tefek alıntılarla, çok da derine girmeden Ayşe Kulin'in hayatının ilk döneminden izleri sunmaya çalıştım size, kitabın büyüsünü bozmamak adına.

Kitabı okudukça Ayşe Kulin'nin nekadar karakterli, saygılı, kimseyi incitemeyecek kadar ince düşünceli, buna rağmen kendi hayatına dair sert kararlar alabilen,bunu canı acısa da belli etmeyerek hayatında uygulayan, dik başlı ve çok güçlü bir kadın olduğunu daha onlu yaşlarındaki anılarını okurken dahi anlayabiliyorsunuz.

Büyükdedesi, hayata veda ettiği günün gecesi, Ayşe Kulin'nin rüyasına gelir ve veda etmeden önce, 'Ayşe kızım,hayatın boyunca çok çalışacaksın, bundan asla gocunma, ancak çok çalışırsan başarılı olabilirsin' der ve gider. Ayşe Kulin bu sözü hayatı boyunca hatırlamıştır.

Ve inanın, 'Hayat' kitabında yaşadıkları, 'Hüzün'de yaşadıklarının onda biri bile olmayacaktır.

Dipnot: 08/01/2011 tarihli Radikal Gazetesinden Irmak Zileli'nin, Ayşe Kulin ile, yazdığı son kitaplar 'Hayat' -'Hüzün' ve hayatı üzerine yaptığı bir röportajı sunuyorum. Oldukça ilgi çekici bir röportaj olmuş. Okumanızı öneririm.

'Ne ben ne de bu ülke insanı değişebilir!'


Anılarınızı yazdığınız ‘Hayat’ ve ‘Hüzün’ isimli kitaplarda yer alan fotoğraf albümlerinin başında şöyle bir ifade var: “Roman karakterlerine can veren aile bireylerim.” Gerçekten de anılarınızda karşımıza çıkan pek çok kişiyi biz, romanlarınızdan da tanıyoruz. O karakterler anılarda nasıl bir özelliğe sahipler? Roman karakterine dönüşürken ne tür bir değişim geçiriyorlar?

Aslında roman karakterlerim romanların içinde kendilerinden çok uzağa düşmediler. Ben onları tanıdığım halleriyle romanlarıma konu ettim. Unutmayın ki onların her biriyle en az on yıllık bir geçmişim oldu. Romanlaşan sadece olayların akışıydı.

Romanın gerçek hayatın kopyası olmadığı, romancının hayatın içinden bir seçme yaptığı bilinir. Her ‘an’ olduğu gibi girmez romana, edebiyatın kendine has bir dili vardır. Siz, iki yazın türünde de kalem oynatmış bir kişi olarak bu anlamda anı yazımında da aynı mantığın geçerli olduğunu düşünüyor musunuz? Anı kitaplarına girmeye hak kazanan ‘an’ların özelliği ne olmalıdır size göre?

Her yazar anılarında ne ölçüde açık olacağının ve seçeceği anların kararını kendi verir. Ben anılarımı kaleme alırken, kendi özelimi ve üçüncü kişileri sakınarak yazdım. Sadece benim yaşadıklarımı ve duygularımı hikâye etmeye özen gösterdim. Bir anı salt bana aitse, çok samimi aktarıldı. Benden başka birilerini de kapsıyorsa, o kişinin özeline dikkat edildi.

Anılarınızda başköşeye yerleştirdiğiniz biri var: Babanız. Ayşe Kulin’in kişiliğinde ve yaşamında büyük yeri olan bir karakter. Zaten anılarınızı babanızın hayatta olduğu yıllarla sınırlamışsınız. Anlıyorum ki Ayşe Kulin’in anıları denilince babasının sözü geçmeden olmayacak. Hangi özellikleriyle, ne kattı Ayşe Kulin’e Muhittin Kulin?

Babam hiç şüphe yok ki, bana en belirgin damgayı vuran kişidir. Bunda bir babanın tek evladı olmamın rolü var ama babamı tanıyan her bir kişi, onun sükûnetinden, güzel ahlakından, sevecenliğinden ve bilgeliğinden etkilenmiştir. Hayata onun gözlükleriyle bakmaya çalıştım, bunu az çok becerdim. Onun gibi olmaya da çalıştım, tırnağı olamadım.

Anıları bilinçli olarak babanızın hayata vedasıyla sonlandırdığınızı bilmeme rağmen sormak istiyorum. 1983’ten sonrasını da yazacak mısınız? Özellikle yazar Ayşe Kulin’in hayatını?

Şu anda kendimden ve aile fertlerimden sıkılmış durumdayım. Herhalde okur da aynı duygular içinde. Elimde tamamen kurgu bir roman var. Belki yıllar sonra, hayat bana uzun ömür ve akıl sağlığı bahşederse, 1983 yılından sonraki gazetecilik, PR, konulu film ve yazarlık yaptığım dönemlerin komik olaylarını kaleme alırım. Örneğin, Rahmetli Turgut Özal’ın başbakan olduğu dönemde, gazeteci şapkasıyla bir Çin yolculuğum var ki, anlatmaya değer.

Anılarınız 1983’te noktalandığı için Ayşe Kulin’in romancılığa nasıl adım attığını öğrenemiyoruz. Radikal Kitap okurları için bundan söz edebilir misiniz?

Haldun Taner ve Sait Faik ödülleri gibi İki çok önemli öykü ödülü kazanmışım ama kimsenin değil yazar olduğumdan, yaşadığımdan haberi yokken, birlikte büyüdüğüm Aylin’in vefat haberi geldi. Onun hayatını yazmak beni okurla, yazdığım kitap da okumayan Türkleri romanla tanıştırdı. Bir sonraki roman, eleştirmenlerimiz ‘Aylin’i pek küçümsedikleri için, olağanüstü bir çalışmayla kotarılmış, ‘Sevdalinka’. Gerisini biliyorsunuz zaten. Arkamda hiçbir gazete, dernek, parti, grup, cemaat, tanıdık, eş, dost olmadığı halde, okurlar beni, ben yazmayı sevdim, bugünlere geldik!

Anılarınızı anlatırken içtenliği elden bırakmamışsınız. Kendi zaaflarınıza karşı da hoşgörülü ama bir o kadar da yüzleşen bir tutum görülüyor. Bu anlamda anı yazımı bir tür hesaplaşma oldu mu sizin için?

Yola hesaplaşma niyetiyle değil, başladığımı bitirme telaşıyla çıktım. ‘Veda’da Osmanlı’nın son üç yılını, ‘Umut’ta cumhuriyetin ilk yirmi yılını anlatmıştım. Yazarların kendi zamanlarını bir sonraki kuşağa aktarmak gibi bir sorumlulukları olduğuna inandığım için, yaşadığım çok renkli yılları da yazmak istedim. Ne var ki, yazarken yüzleşmek kaçınılmazmış! Kendim için olduğu kadar dertleri hiç bitmeyen ve bitmeyecek ülkemin sorunlarıyla da yüzleştim. Netice iyi değil: Ne ben ne de bu ülke insanı değişebilir!

Romanlarınızda gerçek hayattan esinlenmeler baskın denebilecek düzeyde. Gördüğünüz, tanık olduğunuz, dinlediğiniz ve hatta yaşadığınız hikâyeleri romanlaştırdınız çoğunlukla. Bu bir romancı için handikap mıdır size göre? Bir gün hikâye biter mi? Yeni bir şey kurgulamak gerektiğinde alışmış olduğunuz tarzın dışına çıkamama riskini görüyor musunuz?

‘Veda/ Umut/ Hayat-Hüzün’ üçlemesinin dışında, kendimi hiç tekrar etmedim oysa. Bir roman Fırat’ın üzerindeki köprünün yapımı, diğeri Saraybosna’da yaşanan etnik savaş, bir diğeri batı Anadolu’da geçen tamamen kurmaca bir roman, bir başkası burada sadece Ahmet Hakan’ın alayına mazhar olan (ona da şükür, hiç olmazsa lafını etti!!) Almancaya çevrildiğinde, beni ZDF ve Arte televizyonlarına kırk dakikalık programlara çıkaran, Almanya’nın en önemli günlük gazetelerinde birer kocaman sayfa işgal eden, radyoda radyofonik piyes yapılan ‘Bir Gün’, bir Kürt ve bir Türk kadınının kesişen yolları, ki tamamen kurgu… Dört öykü kitabımda toplanan öyküler ise, hepsi hayatın gerçeklerine dokunan birer hayal ürünü. Bilim kurgu yazmadıkça, roman ve öyküler bize zaten içinde yaşadığımız dünyayı nakletmiyorlar mı?

Kendi ayakları üzerinde duran kadın olmayı önemsiyorsunuz ve tüm yaşamınız boyu buna çabalıyorsunuz. Hatta Ercan Arıklı’nın o kadar zengin kocadan hiç mi nafaka koparmadın yollu takılması dikkat çekici. Kendi ayaklarınız üzerinde durma çabası neden bu denli önemliydi?

Çünkü ben babamın kızıydım. Boşanırken kocalarının eline bakan, onlardan para, kat, mal mülk koparmayı hak sayan zihniyeti hep çok küçümsedim. Kendine saygısı olan insan küçümsediği şeyleri yapmaz. Benim hem kendime hem de başkalarına saygım var. Bu yüzdendir ki, hayatı bana dar eden insanların hoyratlıklarını, haksızlıklarını dahi belli bir özenle kaleme aldım.

Yorumlar

  1. Eline yüreğine sağlık öncelikle. Ayşe Kulin bana senin tarafından tanıştırılmış bir yazar. Veda ve Umut'u büyük bir zevk ve tadla okumuştum. Şimdi sıra Hüzün ve Hayat'ta anlaşılan :) Ayşe Kulin röportajında iki nokta dikkatimi çekti. Birincisi 1983 sonrası gelecek mi diye sorulduğunda "Şu anda kendimden ve aile fertlerimden sıkılmış durumdayım. Herhalde okur da aynı duygular içinde." diyebilecek kadar samimi bir kadın. Bu çok önemli bir özellik bence. Kendi özeleştirisini yapabilecek cesarette.
    İkinci önemli ayrıntı ise "Onun hayatını yazmak beni okurla, yazdığım kitap da okumayan Türkleri romanla tanıştırdı. Bir sonraki roman, eleştirmenlerimiz ‘Aylin’i pek küçümsedikleri için, olağanüstü bir çalışmayla kotarılmış, ‘Sevdalinka’. Gerisini biliyorsunuz zaten. Arkamda hiçbir gazete, dernek, parti, grup, cemaat, tanıdık, eş, dost olmadığı halde, okurlar beni, ben yazmayı sevdim, bugünlere geldik!"
    Bir yazarı yazar yapan en önemli özellik belki de budur. Emeğiyle, kalemiyle, kendi kendini yazar olarak kabul ettirebilmektir.
    Birde Birgün isimli kitabından bahsetmişti ki, Türkiye'nin kürt ve terör sorunlarını en samimi açıdan değerlendiren eserlerin başında diyebilirim.
    Hayat ve Hüzün hemen olmasa da 2-3 sene boyunca gıdım gıdım arta arta hak ettiği değeri görecektir.

    YanıtlaSil
  2. Hayat ve Hüzün 'ü iki hafta içinde ; değerli Ayşe Kulin'in yaşamını kendi yaşamımdan bir çok örneklerle seve seve okudum. Bittiğinde çok üzgündüm ve hala etkisindeyim. Keşke devamı gelse ve hiç bitmese...Sevdiği ve mırıldandığı şarkıdan sevdiği gizli gizli okuduğu yazara, evlilik hayatından verdiği kararlara, babasıyla olan ilişkisiyle, annesiyle ilgili yaşadıklarına,özgür ruhunda kendimi buldum. Daha önceden bir sürü kitabını keyifle okumuştum. Keşke imkanım olsa da kendisiyle bir kere oturup görüşebilsem. Bu benim en büyük idealim olurdu. En büyük hayranlarından biri olmak bile gurur veriyor.

    YanıtlaSil
  3. ayşe kulin in hemen hemen tüm kitaplarını okudum. veda ve umut kitabı sürükleyiciydi ancak son okuduğum hayat adlı romanını pek sevmedim. nedenine gelince 1- bir kere bir yazar kendini bu kadar övmemeli kitaplarında , kendini anlatmamalı. bu bende olumsuz bir etki yarattı otobiyografiye karşı oldum bu kitabı okuduktan sonra.. 2- betimlemelerini begenmedim çünkü betimlediği şeyler arabanın markası, bastonun gümüşten yapılmış olması,efendim dikilen elbisenin kumaşının pahalılığı gibi zenginliğin vurgulandığı betimlememler olmuş. bu da itici geldi bana... sanki vurgulanmak istenen şey paranın gücüydü bu kitapta. sonra da günah çıkarır gibi ' benim babam hiç zengin olmadı' diyor. robert kolejinde okumuş bir insan- ki türkiyenin en pahalı okuluymuş- bunu da üstüne basa basa anlatıyor. herkesin gıpta edeceği bir yaşam yaşayan ayşe kulin'in sözde toplumsal bir insanmış gibi davranmaya çalışması yani komünizmi övmesi bana hakkaten sahte geldi. Arada türkiyede gecen siyasi depremlere değinmiş kitabında ama bu siyasi durumlar, ayşe kulin in lüks yaşamının yanında biraz sönük ve basit kalmış.

    YanıtlaSil
  4. Emine hanim eleştiriniz ve dikkat ettiginiz noktalar mukemmel
    Ben bi arkadas tavsiyesi uzerine hayat ve huzunu aldim once hayatdan basladim bitmek uzere
    Sizin takildiginiz detaylara aynen bende takildim
    Bunlari romanlarinda tekrarlamayan ve gercek hayatlar yazan bir yazar adi verebilirmisiniz cunku ben aldigim bir kitabi bazen okumadan kaldiriyorum anlatim dili ile ilgili heralde
    Ayse hanimin surukleyici bi anlatimi var fakat bende maddesel seyleri fazla buldum
    ?

    YanıtlaSil
  5. sayın hati, gerçek yaşanmış hayat hikayesi anlatan bir yazar ismi istemişsiniz. angela nın külleri başarılı bir yapıt bence. yazarın adı, frank mc court .kitap iki cilt, 1. cildi yazarın küçüklüğünü, ikinci cilt ise gençliğini anlatıyor. hem sürükleyici hem de irlanda nın kültürü hakkında engin bir bilgiye sahip olunuyor. eger okumadıysanız tavsiye ederim. biyografik ve otobiyografik romanlar beni her zaman celbetmiştir. hakkaten çok güzel kitaplardı. bir de uçurtma avcısı kitabını okuyun, süper...

    YanıtlaSil
  6. veda ve umut benim asla unutamıyacağım kitaplar arasına girdi gerçekten karekterleri çok sevdim kemal öldüğünde gözlerim doldu mehpareyi hep merak ettim lemanı suatı gözümde canlandırdım sebahat için endişelendim ama hüzün kitabında üzüldüm türkiye'nin durumuna Ayşe KULÎN'in bitmek bilmeyen hayat gaylesine hep üzüldüm ama hissettim düşüncelerini destekledim ......bu arada hayat kitabını atlamışım :(

    YanıtlaSil
  7. BEN KISA SÜREDİR AYŞE KULİN OKURUYUM İLK NEFES NEFESE KİTABINI OKUDUM VE BAYILDIM SONRASI VEDE -UMUT -HAYAT DÖRT KİTABIDA BENİ DERİNDEN ETKİLEDİ.KENDİSİNE TEŞEKKÜRÜ BORÇ BİLİRİM SARFETTİĞİ EMEĞİN KARŞILIĞINDA .KALEMİNE SAĞLIK

    YanıtlaSil
  8. Ben de Ayşe Kulin hayranıyım ve Ayşe Kulin'i okurken kendimi o anı yaşar gibi hissedebiliyorum.Yani bunu bana hissettirebilen bir yazar kendisi. Evet,VEDA ve UMUT okunmaya değerdi,çok etkileyiciydi.Eğer bu iki kitabı okuyanlar varsa HAYAT ve HÜZÜN 'ü de zevkle okuyacaklardır...Ayşe Kulin'in ellerine,emeğine sağlık...

    YanıtlaSil
  9. Ayşe Kulin ' in gerçekten çok akıcı bir üslubu var . Uzun süredir siyasi içerikli kitap okuyorken onun romanıyla tanışınca içimde bir roman okuma tutkusu oluştu . Hayat ; bir başkaldırışın , hüznün , hayal kırıklığının , bir devletin tökezleyişinin , yanlış bir evliliğin getirdiği bir boşluğu anlatan çok kaliteli bir kitap . Kendisine sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum . Kendisi gerçekten usta bir kalem ..

    YanıtlaSil
  10. Ayse Kulin yazmis oldugu carpici kitaplarla hep farklilik yaratmistir benim icin fakat hayat durbununde kirk sene adli kitabinda beni hayal kirikligina ugratti. Bunun nedeni de bu kitabinda gereksiz bir ovunc icinde olmasi. Kitaptaki bazi cumlelere anlam veremedim. Orn: arkadasi ile ozsute gittigini; teyzesigilin volkswagen kullanidigi. Acikcasi bu anlatimina bir abarti vermis. Bence bu kitabinda aslinda tarihin olaylarina sahitlik etmis biri olarak o donemki sosyal yapilanma hakkinda daha detayli gecisler yapabilirdi.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ayşe Kulin - Bir Gün Kitabı Yorumu

Elif Şafak - Aşk Kitap Yorumum

Sakıncalı Piyade Kitabı Tanıtımı ve Uğur Mumcu