İstanbul Hatırası Kitabı (Ahmet Ümit) Yorumlarım



"Edebiyat var olalı beri, polisiye roman en önemli edebi türlerden biridir. Önemlidir, çünkü suçu anlatmaktadır. Suç tıpkı insan DNA'sı gibi birçok bilgiyi içinde barındırır. İşlenen bir suçu inceleyerek yaşadığımız çağı, insanı ve toplumu anlatabilirsiniz." (Ahmet Ümit)

Sarayburnu'nda, Atatürk heykelinin ayaklarının dibinde bir ceset. Avuçlarında antik bir para...Ama ne bu ceset son kurban, ne de bu antik para son sikke...

Yedi Kurban

Yedi Hükümdar

Yedi Sikke

Yedi Kadim Mekan

Ve tek bir gerçek: "Bu şehrin gizemli tarihi"

&

Her kitabında farklı çevreleri ve anlatan Ahmet Ümit kimi zaman MİT elemanlarını, kimi zaman Moskova'da eğitim gören eski komünist parti üyelerini, kimi zaman arkeologlar ve bu bağlamda bir Hitit kent devletinin binlerce yıl önce yaşamış bir üst görevlisini, kimi zaman basın mensuplarını, kimi zaman Mevlana ve çevresini yada çoğu zaman İstanbul Emniyeti'nde görevli bir başkomiser ve yardımcılarını zihninizin en derin yerine yazılacak kadar etkili şekilde hayatınıza sokabilir.

Ahmet Ümit'le ilgili yazılarımın hepsinde, üstünde durduğum bir husus var; üstad okuyucusuna değer veren bir yazardır diyorum. Edebiyatın, tarihin en etkileyicisini onun eserlerinde hissedebilirsiniz. Asla unutamayacağınız sarsılmaları onun satırlarında hissedebilirsiniz . Radikal gazetesinin kitap ekinde şöyle anlattılar üstadın son eserini:


"İstanbul Hatırası bir Başkomiser Nevzat öyküsü ve onun ağzından anlatılıyor. Başkomiser Nevzat'ı önce Agatha'nın Anahtarı ve Şeytan Ayrıntıda Gizlidir adlı polisiye öykü kitaplarında tanımıştık, sonra da Kavim romanının kahramanı olarak karşımıza çıkmıştı. Kahramanımız iyi bir polistir, karısı ve kızını kendine dönük olarak tertiplenen bir bombalama olayında kaybetmiş, bütün çabasına karşın bu olayın suçlularını yakalayamamıştır. Bu büyük travmaya karşın yine mesleğini sürdürmüştür ancak "suçu önlemek için suçluyu yakalamanın, adaleti sağlamak için yasayı uygulamanın hiçbir işe yaramadığını karşılaştığı yüzlerce olayda birebir yaşayarak öğrenmiş"tir. Bundan dolayıdır ki "İnsan denen bu tuhaf yaratığı kötülükten uzak tutacak ne bir güç ne bir yasanın olmadığının" farkındadır.

Ancak İstanbul Hatırası'nda öykünün başkahramanı Başkomiser Nevzat değildir, bizzat İstanbul daha doğrusu Suriçi eski İstanbul'dur. Yazarımız Beyoğlu Rapsodisi adlı yapıtında Beyoğlu semtini öykünün kahramanlarından biri yapmıştı ama bu yapıtında durum farklıdır. Bu son yapıtında Suriçi İstanbul'u kahramanlardan biri değil öykünün asıl başkahramanıdır ve romanın edebi lezzeti de burada belirginleşir. Kitap İstanbul için bir mersiyedir; ilginç polisiye kurgu içinde gizemin çözülmesinden daha etkin olan öğe İstanbul'a yakılan ağıttır. Bu görkemli kentin bugünkü sahipleri olarak ona nasıl yabancı kaldığımız, vurdumduymazlığımız. Onu nasıl gerekli şekliyle değerlendiremediğimiz, ona nasıl ihanet ettiğimiz bir şamar gibi okuyucunun suratına vurulmaktadır. İstanbul'da yaşayıp İstanbul cahili olanlara açık bir isyandır."



Bu açık isyanın ispatı olarak İstanbul Hatırası isimli eserin 546 sayfasından bir not :

"Cesetlerin yanına sikke koyduğumuzu biliyorsun değil mi ?" Duraksadı. "Sana tüyo falan vermek istediğimizden değil... Cinayetleri yazacak gazetecilere bu şehrin muhteşem tarihini hatırlatmak için. İstanbul'da yaşayan vefasızlar sürüsü, hiç değilse gazetedeki yazılanları yaşadıkların yerin tarihini öğrensinler diye..."

Bu sözleri kitapta dile getiren katil olsa da, aslında bu sözler Ahmet Ümit'in Kültür Başkenti (!) İstanbul'un sakinlerine isyanıdır. Zira romanın yayınlanmasından yakın bir süre sonra kitapta anlatılan yerlere ,Ahmet Ümit nezaretinde gerçekleştirilen İstanbul Turunda "o cinayetlerin hepsini ben işledim" diyerek bağıran yazar bunu demeye çalışmaktaydı.
"Artık gece başımı yastığa koyduğumda rahat uyuyorum. Çünkü İstanbul adına bir şey yaptım" (Ahmet Ümit)

Bu kitabı okurken edebi tadın yanında neler öğreneceksiniz ?


Bütün büyük isimlerin aynı zamanda elleri kanlı insanlar olduğunu. Büyük Konstantin kendi elleriyle karısını öldürdüğünü, Fatih kendi kardeşlerinin ölümüne neden olmuş olduğunu, Hürrem Sultan'ın kışkırtması ile Kanuni en yakın dostu, eniştesi İbrahim Paşa'yı öldürdüğünü... Mesela Mimar Sinan Kılıç Ali Paşa Camii'ni yaparken orada Don Kişot'un yazarı Cervantes'in işçi olarak çalıştığını öğreneceksiniz. Fatih Sultan Mehmet, Fatih Camii'ni beğenmemiş ve camiyi yapan Mimar Atik Sinan'ın elinin uzun olduğunu, inşaattan çaldığını düşününce onun ellerini kestirmiş. Sonra da öldürtmüş. Hem çok acı olaylar hem de çok güzel bilgiler var.
"İstanbul Hatırası"nın basımının şehrin Avrupa Kültür Başkenti ilan edildiği 2010'a denk gelmesi tesadüf mü?
Biraz tesadüf; biraz da sıktım kendimi, yetiştirdim. Çünkü 2010'la ilgili hiçbir şey yapmadılar. 2010 bir fiyaskodur! Kitabı yazarken çok yoğun bir şekilde gezdim. Fatih Camii'ne, Süleymaniye'ye, Yavuz Selim'e giremiyorum, çünkü restorasyon devam ediyor. Bu nasıl 2010? Ayrıca 2010'a ihtiyacı da yok İstanbul'un. Biz Hititliyiz, Romalıyız... Ama ne oluyor, Türk ve Müslüman olmayan uygarlıkları saymıyoruz. Sana 200 odalık bir şato veriyorlar, diyorsun ki "Yalnız bir odasında kalırım". Aptal mısın sen? (Milliyet-Ahmet Ümit)

Sayfa 504 Mimar Sinan ve Mihrümah Sultan'a Aşkı


Kimileri Mimar Sinan'ın içerde babasının (Kanuni Sultan Süleyman)yanında yatan Mihrümah Sultan'a aşık olduğunu söyler. Ama bir mimar parçasının sultan kızına gönül kaptırması olacak iş değilmiş. Zavallı mimar da aşkını kalbine gömmüş , içinde yanan bu gizli ateşi kimseye belli etmemeye çalışmış. Bu arada Kanuni Sultan Süleyman çok sevdiği kızını Rüstem Paşa adında biriyle evlendirmiş. Başına devlet kuşu konan adam, bir anda saltanatın önemli bir sadrazamı olup çıkıvermiş. Ama sadrazam olunca da işleri artmış tabii. O işlerin çokluğundan adamcağız karısına nasıl vakit ayırsın ? Hadi o vakit ayıramıyor, Mihrümah Sultanda kocasında kime dert yansın ? Çaresiz kalan Mihrümah Sultan kendini hayır işlerine adamış. Kimsesizlerin kimsesi olmaya çalışmış, yoksullara yardım etmiş, şehrin imarı için çaba harcamış. İşte içindeki aşkı dillendirme fırsatını o zaman yakalamış Mimar Sinan. Çünkü Mihrümah Sultan ondan bir camii yapmasını istemiş. Ve Sinan büyük maharetini göstererek, Üsküdar iskelesinin karşısındaki camiyi yapmış ama bu yetmemiş, ikinci bir cami daha istemiş Sultan. Bunun üzerine Sinan ikinci Mihrümah Sultan camiini Edirnekapı'ya   yapmış. Ama bu iki camiinin Mihrümah Sultan'ın ismine gönderme yapan bir özelliği varmış. "Mihr" güneş demekmiş, "mah" ise ay , yani sultanın ismi güneş ve aymış. Sinan güneş'in battığı yere bir camii, ayın doğduğu yere bir başka camii yaparak sultana olan sevgisini en anlamlı biçimde dile getirmiş. Ve Mihrümah Sultan yılda bir kez, günbatımında Edirnekapı'daki caminin minaresinin arkasında güneş batarken Üsküdar'daki caminin minarelerinin arasından doğan ayı izlermiş....

Son sayfalar (559-560 ve kapaktan)


İstanbul'a bakıyorduk denizden... Doğanın yarattığı şiire... Günümüz insanının yarattığı garabete... Gökdelenlere bakıyorduk, şehrin kalbine çakılmış beton hançerler gibi hayasızca karşımızda dikilen... Köprülere bakıyorduk, denizin bileklerine bukağı gibi geçirilen... Boş alanlara bakıyorduk, her saat, her dakika, her an adım adım küçülen... Ormanlara bakıyorduk, ağaç ağaç, çalı çalı, çiçek çiçek talan edilen... İnsanlara bakıyorduk, fedakarlığını yitirmiş, sevincini yitirmiş, sevgisini yitirmiş, umudunu yitirmiş, onurunu yitirmiş... Kendini yitirmiş... Zavallı bir topluluk, başarıyı mutluluk zanneden...
İstanbul'a bakıyorduk denizden... Ölülerimizin yüzlerine bakıyorduk... Onların gözlerindeki kendi kederimize. Çaresizliğimize bakıyorduk, avuçlarımızda büyüyen zavallılığa, kanımızda filizlenen korkaklığa... Elimizden alınan hayata bakıyorduk... Güneşli günlerimize, umut dolu sabahlara, eğlenceli bahar akşamlarına... Sönen anılarımıza bakıyorduk, ölen hayallerimize, yıkılan düşlerimize... Sönen anılarımızı, ölen hayallerimizi, yıkılan düşlerimizi yüklenip, yorgun bir şilep gibi bizden uzaklaşan şehrimize... Şehrimizle birlikte yitirdiğimiz kendimize bakıyorduk...
İstanbul'a bakıyorduk denizden. Kral Byzas'ın efsanevi ülkesine, Konstantin'in imparatorluk başkentine, II. Teodosius'un taştan bir gerdanlığı andıran surlarına, Jüstinyen'in benzersiz Ayasofya'sına, Fatih'in cihanı yönettiği Topkapı Sarayı'na, Kanuni'nin muhteşem Süleymaniye'sine... Hükümdarlara bakıyorduk, büyük komutanlara bakıyorduk, soylu vatandaşlara, kölelere, devşirmelere... Kadınlara bakıyorduk... Pulheriya'ya, Teodora'ya, Hürrem Sultan'a... Kahramanlığa bakıyorduk, korkaklığa, yaratıcılığa, yıkıcılığa, zekaya, aptallığa, şefkate, acımasızlığa... Bir şehrin görüntüsünde, bütün bir insanlığın serüvenine bakıyorduk denizden.
560 sayfayı bir çok uğraşım olmasına rağmen oldukça kısa bir zamanda bitirdim. Konunun 7 günde bitiyor olması onu akıcı kılıyor. Ahmet Ümit hayranlarının zaten okuyacağı bu kitabı , İstanbul tutkunlarının , tarih tutkunlarının , edebiyat tutkunlarının , doğa tutkunlarının , insana yaşama değer verenlerin mutlaka okuması gereken bir eser. Son yaprağı çevirdiğinizde yüreğiniz burkulmuş olacak...

Eline yüreğine zihnine sağlık Ahmet Ümit

Daha nice eserinle gönlümüzü renklendirmen dileğiyle...

Yorumlar

  1. Ahmet Ümit, anlatmak istediklerini "İstanbul Hatırası" ile daha güzel anlatamazdı, sen de bir Ahmet Ümit romanı tanıtımını daha güzel yapamazdın :)

    Kitabı kısa bir süre içerisinde su gibi içip bitirdim, zaten bir girdap gibi sizi içine çekiyor, aklınız kalıyor, bırakamıyorsunuz. 560 sayfa hiç bukadar az gelmemişti gözüme. Kitap bittiğinde keşke bitmeseydi dedim, İstanbul tarihini dinlemeye doyamamıştım.

    İlk defa İstanbul'u hiç görmediğime, oradaki tarihi hissedemediğime çok üzüldüm. Bilenler bilir, İzmir'in öyle dillere destan tarihi yoktur.

    Bir tarih sevdalısı olarak, en kısa zamanda İstanbul'u görmektir niyetim :)

    Yüreğine, kalemine, aklına sağlık Ahmet Ümit.

    İyiki varsın...

    YanıtlaSil
  2. bende kitap hiç bitmesin istedim 560 sayfayı bir çırpıda okuyuverdim..hepimiz küçüklüğümüz tekrar döndük.çocukluk aşkımızı hatırladık.demir yekta ve ben istanbula bakıyoruz çalınmış umutların ülkesine..gerçekten etkileyici bir roman..yekta ve demir handanla birlikte ölmüşlerdi.hiç unutmamışlardı.önemli tarihi bilgiler de vardı kral byzas konstanine teodosius jüstinyenin tekrardan yaptırdığı ayasofya.topkapı sarayı fatihin dünyayı yönettiği yer ve kanuninin kızına del
    ice aşık mimar sinan aşkını hep gizlemiş 400 eser vermiş koca imparatorluğa ve üz yaşlarında vefat etmiş.kanuninin delice sevdiği hürrem sultanı... devam ediyor ayrıca jüstinyenin 30 000 kişiyi öldürmesi ve tekrardan imparatorluğa geçmesi olağanütü bilgilerdi... vesselam

    YanıtlaSil
  3. önerin üzerine aldım.en kısa zamanda okumayua başlıycam.

    YanıtlaSil
  4. Ahaaaa mutlaka yorumlarını bekliyorum o zaman :)

    YanıtlaSil
  5. Gerçekten harika bir tarih polisiye romanı ve harika bir tanıtım. 13 yaşındayım ve kitabın bana kazandırdıklarını anlatamam.Meğer istanbul ney mişte haberim yok.İlk isminide istanbulun konstantinopolis diye biliyordum fakat Byzantion olduğunu öğrendimm. Ve istanbulun il adını sorduğumda kimsenin gerçekten istanbulun tarihini bilmediğini farkettim. Gerçekten bayıldığım bir kitap. herkeze tavsiye ediyorum.
    AHMET ÜMİT' ede çok teşekkürler. bANA TARİHİ SEVDİRDİĞİ İÇİN

    YanıtlaSil
  6. süper bi kitap bn okudumm:)

    YanıtlaSil
  7. danıya kasejna23 Haziran 2011 16:01

    kitaba daha yenı basladım ve istanbula geleli 25 sene oldu istanbulu bu kadar iyi tarihi olgunu bilmiyordum gercekten cok guzel bır kıtap cok beyendim tesekkurler ahmet ümit Tebrik ederim.

    YanıtlaSil
  8. kitabı almıştım ama daha okuyamadım. Bu yorumları gördükten sonra hemen başlamaya karar verdim :)

    YanıtlaSil
  9. bu kitabı okuyunca İstanbulu bir kez daha gezesim kitapta anlatılan yerlkere bir kez de bu açıdan bakmak istedim.İnanılmaz akıcı sürükleyici bir kitaptı.gercekten çok beğendim. film olarak ta bu tarz filmlere hastayım seri cinayetler ip uçları sonraki kişiyi bulmak vs... hiç unutmam bir film vardı her öldürdüğü kişinin baş ucuna kanla yazı yazardı birbirinden anlamsız her hangi bir bağı olmayan kelimeler ama en son dikkatini yazdığı kelimelerin baş harfine dikkat eder ve sıradaki kişiyi bulurr...

    A.Ümitin bu kitabında öldürülen verildiği şekil bırakılan sikkeler vs.. hepsi on numaraydı.bu arada inanırmısınız bilmiyorum ama katili orta sayfalarda tahmin ettim :D belkide salladım tuttu yada çok fazla polisiye kitap okuduğum için iyi bir tahmindi.neticede tahminim doğru çıktı :D

    Şu an elimde KUKLA var.Cefe ye bizzat telefon açıp öneri aldım.KUKLA diyince okuduğum 2.A.Ümit kitabı oldu ortalara geldim sayılır sayfa sayısına bakmadım ama 250 lerdeyim İstanbul Hatırası kadar akıcı bulmasamda iyi giden bir kitap

    YanıtlaSil
  10. çok polisiye okuyan katil en son kim olabilir diyor öyle tutuyor :) kukla bunun kadar akıcı olmasa da susurluk davası üzerine çok önemli çalışmadır ;)

    YanıtlaSil
  11. süper bir kitaptı kavim adlı eserinden bağımsız kabul edilse de kavimle ufak tefek bağlantılar var evginianın geçmişi açısından.

    YanıtlaSil
  12. Ahmet Ümit'in kitaplarında Nevzat Başkomiser'in yaşamındakiler sabit zaten. Evginia'da onun hayat arkadaşı olduğu için birçok kitabında bu isimlere rastlayabilirsiniz :)

    YanıtlaSil
  13. Kitabi yeni bitirdim 15 yaşındayım gerçekten söylüyorum hayatımda okuduğum en güzel roman buna benzer roman okuyan varsa ltfen bana söylesinler okumayanlar Lütfen okuyun :D saygılarımla

    YanıtlaSil
  14. herkeze tavsiye ederim süpeer kitap

    YanıtlaSil
  15. Bu kıtabı cok beqndım hıc bıtmesın ıstedım ama bttı AHMET UMITe Tsk ederıyorum (sizden bır sye ıstıyorum bızım hoca bu kıtabı sınvda sorucak sızce nasıl soru gelebılır ? yardımınıza ıhtıyacım vr :)

    YanıtlaSil
  16. […] Bileziği – Patasana – Şeytan Ayrıntıda Gizlidir – Babı Esrar – İstanbul Hatırası – Masal Masal […]

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ayşe Kulin - Bir Gün Kitabı Yorumu

AYŞE KULİN- HAYAT DÜRBÜNÜMDE 40 SENE (1941-1964) KİTAP YORUMUM

Sakıncalı Piyade Kitabı Tanıtımı ve Uğur Mumcu

Moskof Cariye HÜRREM SULTAN- Demet Altınyeleklioğlu