Kaybedenler Kulübü Filmi İzlenimleri



'Kaybedenler Kulübü'nün kahramanları, yaşadığımız 'eklektik' dönemin sanki bu yakadaki öncüleri gibi. Pesimistler, hafiften yılgınlar, aykırılar, sevimli anarşistler, tatlı su solcular, 'Beat'nikler, bireyciler, 'Bezgin Bekir'ler, 'kayıp ruhlar', hem buraya aitler, hem değiller. Fakat bireycilikleri 90'ların bir köşeyi dönme zihniyetinin tam zıddı, daha fazla şöhrete ve paraya kavuşmaları mümkün ama bu konuda da reddiyetçiler. Ortaya çıktıkları dönemin ruhuna 'Yuppiler' yön vermeye çalışıyor ama onlar tam da karşı kıyıda duruyorlar. Öte yandan isyanları kendilerine. Mesela örgütlü değiller, hayat görüşleri soldan yana ama belli bir hareketin içinde yer almıyorlar, takımdan ayrı düz koşuyorlar. Var oldukları dönemde toplumsal arka planda mesela Cumartesi anneleri var, mesela Güneydoğu'daki kirli savaşın ilk kıvılcımları var, derin devlet var, işkence (hep) var, ama onlar tarz olarak sinik bir tavır geliştiriyor, mesela hikâyenin en başına, Marx'a kadar uzanıyor ve "Biz daha evrensel meselelerin adamıyız"a yakın duruyorlar. Kafayı sekse takmış görünmeleri ve radyoyu arayan her kadın dinleyiciye, 'Sizinle yatmış mıydık?" repliğini sunmaları, sık sık 'pompa' mevzuuna girmeleri, belli bir noktadan sonra söylemlerini 'ergen esprileri'nin ötesine götürmüyor. Dolayısıyla bence övgü kadar belki bu yanlarıyla da yergiyi hak ediyorlar. Ama kuşkusuz onlara ve yaşadıklarına 'Şimdiki zaman'dan bakıp karar vermek ya da yargılamak sağlıklı olmayabilir. Çünkü malum, her şey biraz da kendi döneminin ürünü.

(Radikal - Uğur Vardan - 25/03/2011)

Konu:

Alternatif kitaplar basan bir yayınevinin sahibi olan Kaan (Nejat İşler) ile Kadıköy'de bar işleten, çok sıkı bir plak ve efemera koleksiyoneri olan Mete (Yiğit Özşener), 90'lı yılların ikinci yarısında, sanki bir yerde oturmuş konuşuyorlarmış ve kimsenin bundan haberi yokmuş gibi bir radyo programı yapmaya başlarlar. Yaptıkları program zaman içinde hem onların hem de dinleyenlerin hayatını değiştirecektir. Programın şöhreti hızla yayılırken Kaan ve Mete eski hayatlarına aynen devam ederler. Her gün başka kadınlarla yalnızlığını gidermeye çalışan Kaan, aradığı aşkı Zeynep'de (Ahu Türkpençe) bulur ve aralarındaki hayat görüşü farklılığına rağmen bu aşkı tutkuyla yaşamaya çalışır;... Bu arada herkesin 'kendi kaybını' bulduğu 'Kaybedenler Kulübü', toplumun farklı kesiminden insanları bir araya getirerek adeta bir 'ortak mahalle' de buluşturur. Kendi yalnızlıklarıyla bile dalga geçen, sisteme her gün başkaldıran,  hayatın kıyısında yaşayan Kaan ve Mete'nin renkli hayatlarını yansıtan programın tutkunları, 'Kaybedenler Kulübü'nün üyeleridir artık...



Yorum:

Gerçek hayattan alıntı "Kaybedenler Kulübü" gösterime gireli çok oldu ancak yeni izleyebildim. Mete ve Kaan'ın dünyayı takmaz umursamaz tavırlarının altında güçlü bir tepki var ancak bu tepki gösterilen yaşamla mücadeleden vazgeçip kanıksamaya dönmüş. Eğer düzen bu ise, ben bu düzenin bir parçası olmam, anı yaşayıp yok olur giderim; ne böyle bir yaşam şeklinin kabullenirim ne de bu yaşam şeklinin değiştirebilme mücadelesine girişirim halindeler.



Bir misyon yüklenmekten, bir şeyleri başarma gayretinden uzak duruyorlar. Hedefsiz amaçsız sorumluluk yüklenmeden yaşamayı tercih ediyorlar ve yaşamlarındaki anlık mutlulukları seks ile dolduruyorlar.

İzleyici açısından bu alt metni fark etmek güç olabilir. "Hayatları eğlence, pompa, neyin yalnızlığından bahsediyorlar ?" olarak yorumlanabilir. Filmde bu durum şu replikle ifade ediliyor :

"Kaybedenlik bir durum, seçim. Yalnızca oturmak ve seyretmek, beklemeyi bilmek. Bunun içinde Heidegger de var, Camus de, Sartre da, Nietzsche de... Bir nevi eylemsizlik, tamamıyla bir bakış açısı; bir şeyi kaybetmekten değil. Dinginlik hali, sakinleşmeyle örtüştüğünü söylemek mümkün. Vazgeçişin tersi çünkü bir kaybeden intihar etmez, ulaşacağı, değer verdiği bir şey yoktur. Değerli olan her şey değer verdiğimiz kadar var. Bir bilgelik arayışı..."

Seçme Replikler:

- Geçen cumaya gittim.
+ Ne zaman?
- Salı. Ben hep salıları giderim, daha sakin olur...



- Ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olabilir ki ?

- Nasılsın?
+ Standart.


- Üff eski sevgilimi hatırladım ya.
+ Hangisini?
- Ya,işte onu hatırlayamadım.


"Bazı insanlar aile kurmayı öğrenirler. Yani buna değer verirler. Bazıları ise başka bir takım şeylere, değer verirler. Onlara değer verirken niye değer verdiğini düşünmez birey, toplum için erimiş olan birey. Toplum koleje girmeyi bir değer olarak sunduğu için artık o kişiliğini yoksayma halidir. Koleje girmek için yarışır, üniversiteye girmek için yarışır, iyi bi işe girmek için yarışır, güzel bi kadınla evlenmek için yarışır. Devamlı bir yarış ve kazanma zorunluluğu."

" Kadınlar, seni sen yapan özelliklerine aşık olurlar, sonra da o özellikleri senden almaya çalışırlar."



Karakterler

Kaan

38 yaşında. Fotoğrafçı, yayıncı, entelektüel biri. Ailesine ve arkadaşlarına çok düşkün, kendi prensiplerine bağlı ve ödün vermektense aç kalmayı tercih edecek bir yapısı var. Sakin ama sinirlendiğinde yanında durulamayacak kadar agresif. Motoru sevgilisi gibi; motosikletle yola çıkmak, yeni yerler ve kendini aramak en büyük takıntılarından biri. Yemek kültürüne düşkün ve meraklı. Aşçılık tarihini anlatabilecek kadar bu konuda bilgili.

Mete

Kaan'dan 5-6 yaş genç; profesyonel DJ olarak radyoda çalışıyor. Az ve öz konuşan; kabalık ve tehditlere karşı cesur ve sert durabilen bir yapısı var. İçkiye düşkün. Sakin ama alkolle bağlantılı olarak gerginliği hızla yükselen bir kişilik. İngiliz müzik kültürüyle çok yakından ilgili ve plak dahil pek çok şey toparlayan bir koleksiyoner. Buna kadınlar da dahil. Genç kadınları seven, yalnız uyumaktan nefret eden, hayatında her zaman bir kadın olmasını isteyen ve bunu sağlayan bir yapısı var.  Gündüzleri ve radyo programı olmadığı geceler Trip barını işletiyor.

Zeynep

30 yaşında; sevimli, güzel, işinde çok başarılı olan ve uluslararası bir mimarlık şirketinde çalışan bir mimar. Sakin, kontrollü, ilk bakışta mesafeli ve soğuk duran ama aslında çok neşeli ve sıcak bir kadın. Kimsenin önünde ezilmeyen, tersi ters olan, Kaan'ın radyodaki hakimiyetini, gücünü özel hayatında dengeleyen ve frenleyebilen bir sevgili. Kaan'ın hayatını normalleştirirken, onun radyo kimliğini silkeletmeyi de başarıyor.

Murat

30-35 yaşlarında, Kaan'ın evine misafir olarak gelmiş ama hiç gitmemiş, sürekli evde kalıp, hiç dışarı çıkmayan çevirmen arkadaşı. Günde bir sayfa çeviri yaptıktan sonra uzun ama çok uzun bir dinlenme molası verip, sabahtan akşama kadar aynı berjerde oturup, televizyon izleyen, çay içen hiçbir şeyi ve kişiyi kafaya takmayan, sakin hatta insanı çıldırtacak kadar sakin ve geniş bir adam. Televizyonun karşısında durmadan pomponlu kukuleta gibi değişik kıyafetler giyiyor.

Aslı

35 yaşında, zengin, babasının parasıyla kurduğu radyoyu yönetmeye çalışan, karizmatik, pek fazla hayat tasası ve derdi olmayan, Kaanlar ne kadar serbest ve rahatsa o da  o kadar kurumsal görünen ve davranan bir iş kadını. Programın felsefesini, neden sevildiğini neden bu kadar popüler olduğunu bir türlü anlamayan; kafasında oluşan "ne yalnızlığı; neyi kaybediyorlar?" sorularıyla bir türlü programın dünyasına giremeyen biri. Radyonun genel menfaati gereği, Kaanlarla ölçülü, yer yer gergin ama asla düşmanlığa dönüşmeyen bir ilişkiye sahip.

Anne

Vildan Hanım, 55 yaşlarında, boşanmış, Moda'da yaşayan, bir İstanbul Hanımefendisi. Burjuva bir aileden gelen ve bugünün şartlarıyla kıyaslandığında bile iyi eğitim almış bir entelektüel olan Vildan Hanım, gençliğinde uzun bir süre İngiltere'de yaşamış. Oğlu Mete doğduktan sonra hayatının merkezi olmuş, ister istemez kendisi de Mete'nin hayatının merkezine yerleşmiş.

Filmin konusunu oluşturan ana temayı Dövüş Kulübü filmine benzeten çok kişi var. O filmi izlemekte de yarar var bi ara =)

Tolga Örnek farklı yapıtlarıyla güçlü bir sinemacı olma yolunda ilerliyor. Her eserinden bir ağırlık var !

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AYŞE KULİN- HAYAT DÜRBÜNÜMDE 40 SENE (1941-1964) KİTAP YORUMUM

Ayşe Kulin - Bir Gün Kitabı Yorumu

Sultanı Öldürmek Kitap Yorumu ve Fatih'in Ölümü Üzerine

Moskof Cariye HÜRREM SULTAN- Demet Altınyeleklioğlu