Savaşın Kaderi ve Nusrat (Nusret) Mayın Gemisi -1-


Tarihin en eski milletlerinden biri, ateşten geçerek, kan içinde, bir daha uyumamak, benliğini unutmamak, kandırılmamak, sömürülmemek, ezilmemek, ölmemek üzere çığlık çığlığa diriliyordu.


60 dakika ölüm, yıkım, kıyım kustular.
Asker korunmak için toprağa girdi, karıştı, toprak oldu sanki.
Bombardıman sona erdi. İngiliz birlikleri batı ve orta kesime, Fransızlar doğu kesime taarruza kalktılar.
Askerler, savaşmak için taşın ve toprağın altından, ölüler canlanır, ruhlar ete kemiğe bürünür gibi doğruldular.
Ürpertici bir andı.


Bu küçük kuvvet, uzun süngüleriyle İngiliz taburunu karşıladı, kendinden üstün birliği dağıttı, sağ kalanları Sığındere ağzına kadar kovaladı.
Takımın komutanı teğmen, takımıyla birlikte koşuyor, bir yandan da "Sömürgelerde acı çeken, soyulan, korkudan titreyen, uyanmasına izin verilmeyen, el ayak öpen, uşaklık yapan tüm zavallılar şu tavşan gibi kaçan İngilizleri görseydiler" diye düşünüyordu.
Çanakkale Savaşı, hiçbir devletin, hiçbir ordunun, hiçbir silahın, yurt sevgisinden ve milli onurdan daha güçlü olmadığını, olamayacağını öğretmekteydi.
Bu büyük gerçek her gün bir kez daha kanıtlanıyordu. Bunu yaşamak herkese yıkılmaz özgüven veriyordu. Bundan sonra bir dış kudretten, ancak Çanakkale'yi yaşamayanlar, milli tarihi okuyup kavrayamayanlar ile onursuzlar ve satılıklar korkacaktı.

(Turgut Özakman - Diriliş Çanakkale 1915 Kitap Kapağı)

Çanakkale Deniz Savaşları Zaferi olan 18 Mart'ta tüm şehitlerimizi dualarımızla yad ediyoruz. Büyük usta Tugut Özakman'ın kaleminden çıkan Diriliş'ten en etkileyici bir bölümü sizlerle paylaşmaktan gurur duyuyoruz:

(Sayfa 75)

Savaş ve mayın gemileri ile orta bölgedeki bataryalar arasındaki didişme 5 ve 6 Martta da geceli gündüzlü sürdü. O gösterişli, ünlü donanma, o küçük gördükleri kimi gizli, kimi gezici bataryaları bulup susturamıyor, bu yüzden mayınları imha etmeyi başaramıyordu. Çakılı bataryalar tepe gerilerindeydi. Düz yollu gemi topları bunlara etki yapamıyordu. Gezici bataryalar ise sürekli yer değiştirerek düşmanı şaşırtıyorlardı.

Sahte bataryalar ise bir âlemdi. Bunların mürettebatı asıl bataryaları korumak için kendilerini feda etmeye hazır bir çavuşla birkaç erden oluşuyordu. Ateş etmiş gibi duman salarak düşman ateşini üzerlerine çekiyorlardı.


Amiral Carden'in (ingiliz amirali) sinirleri bozulmaya başladı. 7 Martta Boğaz'ı zorla geçmenin provasını yapmaya karar verdi.

4 Fransız, 2 İngiliz büyük savaş gemisi, çevrelerinde koruyucu olarak yer alan muhrip ve torpidobotlar Boğaza girdi. Mayın hatlarına yaklaşmadan savaş düzeni aldılar. Fransız gemileri orta bölge bataryalarını ateş altına alarak 2 İngiliz zırhlısını koruyacak, 2 İngiliz zırhlısı da 16.000 metre uzaktan Kilitbahir ve Çanakkale tabyalarını bombardıman edecekti. Mayın tarama gemileri de bu ateş cehenneminden yararlanarak mayın toplayıp patlatacaklardı.

Fransız gemileri ile orta bölge bataryaları arasında çok sıkı bir düello başladı. İngiliz zırhlıları da sabit hedef olmamak için geniş çemberler çevirerek ateş saldırısına geçtiler.

Ana tabyaların ilk ateş sınavıydı bu.

Mürettebat ateş yoğunlaşınca sığınaklara çekiliyor, azalınca ya da düşman atışa ara verince topbaşı ediyordu. Savaş kızışınca sığınaklara çekilmediler. Ateş altında da topbaşında kalarak karşılık vermeye koyuldular.

Vurulanın yerine ânında yedeği geçiyordu.

Savaş çok hızlanmıştı.

Büyük mermilerin cephanelikten kaldıraçla alınıp kapı önünde küçük vagona yüklenmesi, vagonla topun yanına taşınması, topun asansörüne verilmesi, yukarı çıkarılması, topa yerleştirilmesi Mecidiye'deki askere iyice uzun gelmeye başladı. Sabırları taştı, yürekleri köpürdü; 190 kilo, 215 kilo ağırlığındaki mermileri, cephaneliğin kapısı önünde kaldıraçtan sırtlarına alıp koşa koşa topların asansörlerine taşımaya başladılar.

Mermilerin ağırlığından kemikleri çatırdıyor, kasları eziliyor, her yanlarından ter fışkırıyordu. Bu sırada öteki askerler de ciğerlerinin olanca gücüyle tekbir getirerek arkadaşlarının canına canlarını katıyorlardı. Olağanüstü bir durumdu. Teğmen Fahri gözyaşlarını tutamadı.

Asker, silahlarının eskiliğini ve yetersizliğini, inancı ve özgüveni ile aşıyordu.

Yoğunlaşan, hızlanan Türk ateşi Birleşik Filoyu ürküttü. Kısa süre içinde iki İngiliz zırhlısının kuleleri sakatlanmış, birinin komutanı yaralanmış, ötekinde büyük bir delik açılmıştı. Filo saat 15.00'te ateşi keserek Boğaz'dan uzaklaştı.

Türkler hiç top kaybetmemiş fakat Rumeli Mecidiyesi'nin kışlası yıkılmış, Çanakkale'de bir mahalle yanmıştı.

4 şehit, birçok yaralı vardı.

Müstahkem Mevki Komutanı, ilgili subaylar, Amiral von Usedom (Alman General - Osmanlı Ordusunda) ve Merten Paşa yeni savaş karargâhındaki gözetleme yerinden dört saatlik kesintisiz savaşı ayaklı, büyük dürbünlerle izlemişler, gerektikçe tabya ve bataryalarla konuşmuşlardı.

Uzaklaşan gemilerin ardından mutlulukla baktılar. Tüm topçular bugün çok iyi bir sınav vermişti.

Cevat Paşa tabyalara ve bataryalara telefon ederek hepsini kutladı.

Topçuların tavrı Amiral von Usedom'a oldukça güven verdi. Ama onun aklı uzun menzilli, zırh delici mermilerin azlığına takılıp kaldığı için hâlâ tam rahat değildi. Asıl saldırıyı karşılamaya topçuların fedakârlığının yetmeyeceğini düşünüyordu.

Merten Paşa deniz savaşının başlamasından bu yana düşman filosunun hareketlerini izlemekteydi. Büyük gemiler çeşitli hareketler için Erenköy körfezini kullanıyorlardı. Burasının büyük bölümü uzun menzilli, ağır Türk topları açısından ölü noktaydı. Gözetleme yerinden çıkarken Cevat Paşaya o kesime mayın dökmeyi önerdi. Öyle sıradan bir şey gibi söylemişti ki bu önerinin tarihin akışını etkileyeceği düşünülemezdi.



Karargâha dönünce, Cevat ve Merten Paşalar ile Selahattin Adil Bey harita başında durumu bir daha görüştüler. Bu iş için Erenköy körfezinin en uygun ve duyarlı yerinin Karanlık Liman kesimi olduğuna karar verildi. Kıyı burada çok yükseliyor, güneş ışığı öğlene kadar denize yansımıyordu. Bu nedenle Karanlık Liman deniyordu buraya. Bu durum mayınların bir kısmının görünmeden gizli kalmasını sağlayabilirdi. Ama her halde çok tehlikeli bir görevdi bu. Çünkü İngiliz nöbetçi gemileri bütün gece Boğaz içinde denetimi sürdürüyorlardı. Görülürse mayın dökecek gemiye kurtuluş yoktu. Fakat bu görev yapılmalıydı. Bir düşman gemisine zarar verilebilse kazançtı.


Müstahkem Mevki Mayın Grup Komutanı Yüzbaşı Nazmi Akpınar'ı çağırdılar.

Geldi.

İşinin ustası, soğukkanlı bir denizciydi. Boğaz'ın özelliklerini, cilvelerini, gizli huylarını iyi bilirdi.

Harita başına geçtiler. Görevi anlattılar.



"Elimizde kaç mayın var?"

"Şu anda 26."

Bu 26 mayın kıyıya paralel olarak Karanlık Limana dökülecekti. Tam yeri belirlediler. Bu iş için Nusrat gemisi seçildi. Mayın gemisi olarak yapılmış tek gemiydi. Su kesimi derin olmadığı için mayınlara değmeden mayın hatlarının üzerinden rahatça geçebiliyordu.

"Ne zaman hazır olursunuz?"

"Hemen hazırlık yapılırsa, gece yola çıkılır görev sabahtan önce yerine getirilebilir."

"Öyleyse hazırlığınızı yapın."

"Başüstüne."

Komutanlar da, Yüzbaşı Nazmi de tehlikenin büyüklüğünü biliyorlardı. Bu nedenle vedalaşma dokunaklı oldu...

NUSRAT Nara'daydı. Emir gelir gelmez sefere hazırlandı. 26 mayın yüklendi, ateşleme düzenekleri yerleştirildi.

Gece yarısı Nara'dan ayrıldılar. Yıldızsız, hafif sisli bir geceydi. Deniz az dalgalıydı. Çanakkale'ye yanaşıp Yüzbaşı Nazmi Bey'i aldılar. Gemi Komutanı Yüzbaşı Hakkı ile Yüzbaşı Nazmi sarılıp öpüştüler. Yüzbaşı Hakkı kalbinden rahatsızdı ama önemli olduğunu anladığı görevi kimseye bırakmak istememişti.

"İyi misin Hakkı?"

"Çok şükür."

Gemi subayları da çağrıldı. Boğaz haritası açıldı. Nazmi Bey görevi açıkladı. Olası tehlikeleri anlatmaya gerek görmedi. Hepsi her gün Boğaz'da ölümle yüzgöz yaşamaktaydı. Görevin gün doğmadan bitirilmesi gerekiyordu. Hakkı Kaptan hareket saatini buna göre hesapladı. Nusrat'ın ışıkları söndürüldü. Bacadan Kıvılcım atmasın ve duman çıkarmasın diye ocak bastırıldı. Çanakkale den sessizce ayrıldılar.

Boğaz'ın Anadolu kıyısı izlenecekti. Çanakkale körfezinden çıkıp Kepez burnunu dönecekler, büyük Erenköy körfezine gireceklerdi.

Bataryalara Nusrat'ın son mayın hattını geçip ileri gideceği ve geri döneceği haber verilmişti. Düşman nöbetçi gemilerine karşı bu küçük gemiyi korumak için bütün bataryalar tetikte bekliyordu.

Mayın arama-tarama gemileri önemli bir sonuç alamadan çekip gitmişlerdi.
Boğaz sessizdi.

Gemide Nazmi Bey ile Hakkı Kaptan dışında 6 subay, 60 kadar da denizci vardı. Kepez burnunu dönünce birbirleriyle helalleştiler. Tehlikeli bölgeye girilmişti.

Makinelerin sesi en aza düşürüldü.

Gözcüler bütün canlarını gözlerinde toplamış, ileriye ve sağa bakıyor, düşman gemisi arıyorlardı. Hava da deniz de kapkaraydı. Sis ince yağmuru dönüştü. Gemi çok yavaş ilerlemeye başladı. Tayfalar derinliği ölçüyor, arka güvertede raylar üzerinde sıralı bekleyen mayınlar döküm için hazırlanıyordu.

Sancak alabanda ile geri döndüler.

Gemi Kepeze doğru hızla yol alırken, birkaç saniyede bir, bir mayın, zinciri ve ağırlığı ile suya bırakılacaktı.

Öyle ki mayınlar arasında 100-150 metre aralık kalacak, 80 kg ağırlığındaki mayınlar su yüzeyinden yaklaşık 4,5 metre altta sıralanacaklardı. Nöbetçi düşman gemileri sabaha karşı geri çekilmişlerdi. Görev rahatlıkla gerçekleştirilecekti.

Gemi hızlandı.

"Bir numaralı mayın hazır!"

"Bir numaralı mayın bismillah fundo!"

"Bismillah fundo!"

İlk mayın geminin arkasından suya bırakıldı, Çanakkale Boğazı'nın kutlu suyuna köpükler saçarak gömüldü.

"İki numaralı mayın hazır."

"İki numaralı mayın bismillah fundo!"

"Bismillah fundo!"

Paleo Castro'dan başlayarak Erenköy hizasına kadar 26 mayın döküldü. Bu 11. ve sonuncu mayın hattıydı. Mayın sayısı bunlarla 400 u geçmişti.

Ortalık yeni ağarıyordu. Küçük gemi yine kıyıyı yalayarak tam yol ilerledi. Saat 08.00'de Çanakkale'deydiler.

Yüzbaşı Nazmi Akpınar, Selahattin Adil Bey e afili bir denizci selamı çakarak tekmil verdi:

"Görev olaysız yerine getirilmiştir."

"Sağ olun!"

(devamı gelecek)


Yorumlar

  1. [...] Çanakkale Deniz Savaşları ve Nusrat Mayın gemisi isimli yazımızın ikinci bölümünü nerede keseceğimi gerçekten bilemedim. Bu eşsiz destan, tadına duyulmaz bir eserle “Diriliş 1915 Çanakkale” isimli kitapla büyük usta Turgut Özakman tarafından kaleme alındı. Hem bu destansı savaşı unutmamak hem de bu değerli eseri tanıtmak adına yazımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. [...]

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sultanı Öldürmek Kitap Yorumu ve Fatih'in Ölümü Üzerine

Ayşe Kulin - Bir Gün Kitabı Yorumu

AYŞE KULİN- HAYAT DÜRBÜNÜMDE 40 SENE (1941-1964) KİTAP YORUMUM

Moskof Cariye HÜRREM SULTAN- Demet Altınyeleklioğlu