Savaşın Kaderi ve Nusrat (Nusret) Mayın Gemisi -2-





Çanakkale Deniz Savaşları ve Nusrat Mayın gemisi isimli yazımızın ikinci bölümünü nerede keseceğimi gerçekten bilemedim. Bu eşsiz destan, tadına duyulmaz bir eserle "Diriliş 1915 Çanakkale" isimli kitapla büyük usta Turgut Özakman tarafından kaleme alındı. Hem bu destansı savaşı unutmamak hem de bu değerli eseri tanıtmak adına yazımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Tüm Şehitlerimize Dualarımızla...

17 MART akşamı kimse, ertesi günün hiç yaşanmamış, yaşanamaz bir gün olacağını, yerle göğün birbirine karışacağını, denizin bile tutuşacağını bilmiyordu. Ama büyük günün yakın olduğu seziliyordu.

Hava yumuşamış, denizin hırçınlığı azalmıştı. Bu sonuçsuz didişme sürüp gidemezdi. Bugün yarın büyük hesaplaşmanın başlaması gerekirdi.

Güzel sesli askerler topların üzerine çıkarak yatsı ezanını okumaya başladılar. Tabyalardan ve bataryalardan ezan sesleri yükseldi, yatsı saatinin dokunaklı sessizliği içinde kaynaşıp yayıldı, büyüdü, için için bahar şenliğine hazırlanan tepeleri, vadileri okşayarak Boğaz'ı dolaştı. Namaz topluca kılındı.

Allah'tan yardım dilemeyi hak edecek kadar çok çalışıp hazırlanmışlardı. Yoksa yardım istemeye yüzleri mi olurdu? Bütün yürekleriyle zafer dilediler.

18 MART 1915 Perşembe. Gün doğumuna az var.

Hava çok güzel. Hafif bir lodos rüzgârı esiyor.

Yeni, eski, büyük, küçük, çeşitli savaş gemileri, torpidobotlar, motorlar, mayın arama-tarama gemileri, Bozcaada'nın kuzeyinde toplanıyorlar.

Yakın tarihin en büyük armadası oluşuyor.

Gece savaş alanını denetleyen mayın filosu da, havacı Brodie gibi, girişten Kepez yakınına kadar savaş alanının temiz olduğunu ı etmişti. Mayın hatları Kepez yakınında başlıyordu. Bugün tabyalar susturulacak ve mayın hatları temizlenecekti.

Gemiler demir almaya başladılar.



RAMPLER Bl uçağı toprak piste hızla indi, sanki çakıldı. Alman Yüzbaşı Schneider acele şehre inebilmek için bir jandarma atına atladı. Mahmuzladı.

Çeyrek saat sonra Amiral von Usedom'a raporunu sunmuştu.

Daha uykusunu alamamış olan Amiral ânında ayıldı. Durumu Müstahkem Mevki nöbetçi subayına bildirdi: Geliyorlardı!

Seddülbahir ve Kumkale'deki gözetleme postalarından da benzer bilgiler gelmişti. Bütün tabya ve bataryalara bilgi uçuruldu. Durum İstanbul'a da bildirildi. İstanbul gelişimin her 10 dakikada bir telgrafla Sadrazamlığa bildirilmesini emretti.

Selahattin Adil Bey bir keşif uçuşu daha istedi. Sıra Üsteğmen Cemal Durusoy'daydı. Gece Ertuğrul adındaki emektar uçak Ble-riot da bakımdan geçmişti.

Ertuğrul ile havalandı. Çabucak yükseldi. Kumkale üzerinden Ege denizine çıktı.

Armada özel bir düzen içinde, Boğaz girişine doğru yaklaşmaktaydı. Çevrelerinde denizaltılara ve mayınlara karşı koruyucu olarak daha küçük savaş gemileri ile torpidobotlar dolaşıp duruyordu. 18 zırhlı saydı. Bunlar mürettebatı en az 600 kişi olan yüzen kalelerdi. Her birinin değişik çapta birçok topu vardı. Görünüşleri bile ürperticiydi. Bu gemilerin korkunç toplarının ateşleri altında kalacak topçuları düşününce içi parçalandı.

BİRLEŞİK DONANMA 3 grup halinde savaşacak, gruplar dalgalar halinde birbirlerini izleyecek, her aşamada Kilitbahir ile Çanakkale'deki tabyalara biraz daha yaklaşacaktı.

Birinci grupta 4 İngiliz zırhlısı vardı: Queen Elisabeth, Agamemnon, Lord Nelson ve Inflexible. Amirallik forsunu Queen Elizabeth taşıyordu. Bunlar yeni ve çok güçlü gemilerdi. 16.000 metre uzaktan Geçit çevresindeki ana tabyalara ateş açacaklardı.

İkinci grup 4 Fransız zırhlısından oluşuyordu: Gaulois, Charlemagne, Suffren, Bouvet. Fransız Amirali Guepratte'ın forsu da Suffren'de dalgalanıyordu. 2.000 metre arkadan ilerleyen bu grup zamanı gelince birinci grubun önüne geçerek, Geçit'e daha yaklaşacak, birinci grubun ezdiği ana tabyaları susturma çabasını sürdürecekti.

Bu iki grubun sağında ve solunda, orta bölgeki Dardanos, Baykuş, İntepe gibi önemli Türk bataryalarına göz açtırmamakla görevli birer zırhlı yer alacaktı: Prince George ile Triumph. Üçüncü grupta 8 İngiliz zırhlısı bulunuyordu: Majestic, Ocean, Vengeance, Irresistible, Albion, Swiftsure, Cornwallis, Canopus.

Bu sonuncu grup, zamanı gelince ilerleyip, birinci ve ikinci grupları geçecek, en öne gelerek, iyice ezilmiş olacağı düşünülen tabyaları ateşe boğup susturacaktı. Bu sırada öteki gruplar da ateşi kesmeyeceklerdi.

Bu büyük planı uygulamak için 18 zırhlının Boğaz içinde, dar bir alanda zor, karışık manevralar yapması gerekmekteydi. Ama kaptanlar deneyli oldukları için bu işi sorun olarak görmüyorlardı. Saldırının ikinci saatinde, mayın arama-tarama gemileriyle mayın hatlarının temizlenmesine başlanacak, Çanakkale körfezine 800 metre genişliğinde temiz bir yol açılacak, gemiler bu yoldan körfeze girerek ana tabyaları iyice yakından ateş altına alarak yerle bir edeceklerdi. Bu aşamadan sonra, kalan mayın hatlarının temizlenmesi çocuk oyuncağıydı.

SAAT 10.30'DA ilk grubun öncüsü kruvazör, destroyer, muhrip, torpidobot ve mayın gemileri

Boğaz'a girdiler. Savaş alanını denetleyerek ilerlediler.

Boğaz ağzında ilk 10 zırhlının silueti belirdi. Müthiş bir gurur ve güven içinde yaklaşıyorlardı.

Gemilerin bandoları marşlar çalıyordu. Dev motorlarının homurtusu havayı titretiyor, dalgaları iki kıyıyı dövüyordu.

Gözcülerin göğüsleri sıkıştı. Bir değil, iki değil, üç değil, on yüzen kale geliyordu.

Hayır!

Arkada sekiz yüzen kale daha vardı. On sekiz yüzen kale! 600 top!


Zırhlıların gövdeleri ancak özel mermilerin delebileceği çelik zırhlarla kaplıydı. Bu gemilerde herkes çelik duvarlar, kalkanlar, perdeler arkasındaydı. Çevrelerinde denizaltı ve mayın tehlikesine karşı koruma görevi yapan savaş gemileri dört dönüyordu.

Yüzlerce ateş dili olan bir ejderha, uzayarak, yayılarak, homur homur, ağır ağır, Boğaz'ı doldurmaktaydı.

Çanakkale'ye 16.000 metre kalınca, Erenköy hizasında, ejderha yavaşlayıp durdu. Birinci ve ikinci gruplar savaş düzenine girdiler.

Amiral gemisinden beklenen işaret verildi: "Ateş!"

Kaptan köşklerindeki ve ateş idare kulelerindeki subaylar kulaklarını mumla tıkadılar. İlk ateşi sağdaki Triumph zırhlısı açtı. İntepe'deki batarya hemen karşılık verdi.

Saat 11.15'ti. Tarihe '18 Mart Çanakkale Deniz Savaşı' adıyla geçecek olan benzersiz savaş başladı.

Ölüm, yıkım, yangın yağdırmaya başladılar. Patlama sesleri havayı altüst etti. Mermilerin düştüğü yerlerde taş, toz, toprak bulutları, su sütunları yükseldi.

Bir ateş kasırgasıydı bu.

Toplarının menzilleri yetersiz olduğu için tabyalar bu kasırgaya yanıt veremediler. En uzun menzilli topların bulunduğu Anadolu Hamidiye tabyası bile, mermilerin zırhlılara erişemediğini görünce, boşa mermi harcamamak için ateşi kesti.

Bu toplu, yoğun, arasız ateş otuz beş dakika sürecek, bütün tabyalarda zavallı topçular toplarının yetersizliği yüzünden sığınaklarda bekleyecekler, kimileri öfkeden ağlayacaktı.

Geçit ve çevresi cehenneme döndü.

Yanlardaki iki zırhlı da, koruyucu gemilerle birlikte orta bölgedeki çakılı, gezici ve sahte bataryaları ateş altına aldı. Bataryalar da zırhlılara ve koruyucularına yüklendiler. Tepeler ve deniz, yağmur gibi yağan mermiler dolayısıyla fokurdamaya başladı.

Bataryaların mermileri gövdeyi saran zırhı delemiyordu ama zırhlılara rahat da vermiyordu. Gemilerin üst yapıları zırhsızdı. İsabetli atışlar üst yapıları etkiliyordu. Birinin bacası delindi, ötekinin ateş idare kulesi yara aldı, üçüncünün telsiz anteni yıkıldı, dördüncünün bir tareti sakatlandı. Bir mayın gemisi de battı.

Zırhlılar boylarından büyük işler beceren bu bataryaların etkisinden kaçınmak için öne arkaya, sağa sola hareket ettikçe, döndükçe, tam isabet sağlayamıyorlardı. Bu nedenle bu korkunç ateş tabyaları ezmeye yetmeyecekti ama hayli etkili olacaktı.

Birkaç top tahrip olmuş, birkaçı sakatlanmış, Çimenlik tabyasının cephaneliği ateş almış, Anadolu Hamidiyesi ile Namazgah tabyalarındaki kışlalar yıkılmıştı. Uzaklara kaçamayan motor ve sandallar ya batmış, ya yanmıştı. Birleşik Donanma sivil hedefleri de bombalıyordu.

Çanakkale'de yangın başlamıştı.

Kilitbahir yanıyordu.

Yangın kızıllığının yansıdığı Boğaz, ateşten bir nehir gibiydi.

AMİRAL DE ROBECK tabyaların yanıt vermemesini donanın mm etkili olmasına bağladı, birinci grubun yarattığı kasırgayı yeterli gördü. Sabırsızca geride bekleyen ikinci gruba, ileri geçmesi için emir verdi.

Saat 12.00'ydi.

Amiral Quepratte komutasındaki 4 Fransız zırhlısı emri alır almaz harekete geçti. Gaulois ve Charlemagne soldan, Suffren w liouvet sağdan ilerleyerek, İngiliz zırhlılarının önüne geçtiler. Amiral Quepratte atılgan, kavgacı bir komutandı. Tabyaları bir an önce ezip bitirmek için filosunu gereğinden fazla ilerletti. Arkada kalan İngiliz zırhlılarının da ateş edebilmeleri için yelpaze gibi açıldılar, hedefleri yönündeki bütün topları ile tabyalara ateş püskürmeye başladılar. Arkadaki İngiliz zırhlıları da ilerlediler, Fransız gemilerinin arasından ateşe katıldılar.

Saat 12.15'ti.

Fransız ve İngiliz zırhlıları bu ilerleyişleri ile tabyalardaki büyük topların menzilleri içine girmişlerdi. Gözcüler bu durumu bildirince bütün tabyalarda sevinç haykırışları, komutlar ve tekbirler yükseldi. Büyük topların subayları ve askerleri sığınaklardan fırlayarak ateş seli altında topbaşı ettiler. Yine vurulanların yerini yedekler alacaktı. Hızla hedeflere ayarlanan toplar ardarda gürlemeye başladı.

Saat 12.20'ydi.

Mermilerin bir kısmı, tedbirli komutanların, topçuların yalvarmalarına rağmen kullanım izni vermedikleri, işte böyle bir gün için sıkı sıkı sakladıkları zırh delici mermilerdi. Bugün bile hepsinin kullanılmasına evet demeyeceklerdi.

Çimenlik tabyasında mermi cimrisi komutan avaz avaz bağırıyordu:

"Tek mermi bile boşa atılmayacak. Atanı doğduğuna pişman ederim."

Kara ve deniz toplarının ölüm dansı başladı.

Zırhlılar ve koruyucu gemiler batarya ve tabyalara, batarya ve tabyalar da zırhlılara, koruyucu gemilere, torpidobotlara ve mayın tarama gemilerine ateş yağdıracaklardı.

İlk mermiler Fransız zırhlılarını buldu. Bouvet'de yangın çıktı. Suffren, Gaulois ve Charlemagne daha ilk adımda önemli yaralar aldılar.

İngiliz gemileri de bu ateş yağmuru altında kalmışlardı. Inflexible zırhlısında bulunan bir İngiliz savaş muhabiri bu durumu şöyle anlatacaktı:
"Türklerin uzun süre ateşlerimize karşılık vermemesi hepimizi şaşırtmıştı. Fakat tam 12.20'de bir anda kendimizi müthiş bir ateş yağmuru içinde bulduk. Bir Türk mermisi Inflexible zırhlısının ön direğini parçaladı ve güvertede yangın çıktı. Üç dakika sonra ikinci bir mermi taretlerden birini parçaladı. İki dakika geçmeden güvertede üç mermi birden patladı. Öteki gemilerde de hasae fazlaydı. Queen Elizabeth top ambarı tam isabetle hasara uğradı, ikinci mermi vinçleri parçaladı, bir üçüncüsü ön bacasında koca bir delik açtı"

Beklemediği bu sert ve başardı karşılık Birleşik Donanmayı şaşırtmıştı.

Ateşi şiddetlendirdi.

Boğaz'ı barut, baca ve yangın dumanları, yıkıntı ve buhar bulutları, minare boyu su sütunları, köpükler, alevler, patlayış şimşekleri ve sağır edici savaş gürültüsü kapladı. Hava kömür, petrol, barut ve yanık kokuyordu.

Yerle gök, ateşle su birbirine karışmıştı.

Patlayışın yarattığı basınç zaman zaman insanları yaprak gibi savuruyor, taş binaları çatlatıyordu. Tabyalarda can kaybı başlamıştı. Birçok telefon hattı tahrip oldu. Müstahkem Mevki savaş idare yeri ile karşı yakanın bağlantısı kesildi. Rumeli Hamidiyesi'ndeki 2 Büyük top tam isabet alarak savaş dışı kaldı. Büyük mermilerin uçurduğu taşlar ve havalandırdığı topraklar, üzerlerine çöküp topları örtüyor, kullanılmaz duruma getiriyordu. Sık ateş eden bazı toplar da şişecekti.

Bu tür nedenlerle giderek bazı tabyaların ateşi seyrekleşti. Karşı yakadaki bazı tabya ve bataryalar ise topları temizlemek, dinlendirmek için ateşe ara verdi.

Müstahkem Mevki savaş idare yerinde gergin, kuşkulu, sinirli Bir hava esti ama uzun sürmedi. Beklenmeyen bir gelişme herkesin moralini yükseltti.

Cevat Paşa çıkageldi.

Uyarılara aldırmaksızın, nasılsa sağlam kalmış bir motorla ateş yağmuru altındaki denizden geçip gelmişti.

İdareyi ele aldı. Her zamanki gibi sakindi. Karşı yakada ne olduğunu bildiği için durumu anlatıp kuşkuya düşenleri yatıştırdı. Sakinliği ve ümidi herkese yayıldı.

Ateşin azalması Amiral de Robeck'i sevindirmişti. Tabyalar ezilmiş olmalıydı. Mayın arama-tarama gemilerinin ileri çıkarak mayın taramaya başlamalarını emretti. Öndeki Fransız gemileri çok yıpranmışlardı. Savaştan çekilmelerini gerekli gördü, Boğaz dışına çıkmalarını istedi.

Üçüncü grup en öne geçerek Fransızların yerini alacaktı. Fransız filosu, üçüncü gruptaki 8 İngiliz zırhlısına yer açmak için geri çekilmeye başladı. Boğuşmayı kesemedikleri için bir yandan da delice ateş etmeyi sürdürüyorlardı.

RUMELİ Mecidiye tabyasına ve çevresine dakikada 35 mermi düşmekteydi bu sırada. Hayli kayıp verilmiş, bazı topların üzerine toprak yığılmıştı. Tabyanın en büyük ve yararlı topunun yanında bir tek mermi kalmıştı.

Yüzbaşı Hilmi Şanlıtop gözüne, Erenköy Koyuna çekilmeye çalışan Bouvet zırhlısını kestirdi. Son mermi ona atıldı. Kıl payı boşa gitti. Yüzbaşı geminin uzaklığını çok iyi hesaplamıştı.

Ah, birkaç mermi daha olsaydı!

Ama mermi taşıyan vagoncuk parçalanmış, rayı dağılmıştı. Bu topun mermileri onlarsız taşınamayacak kadar ağırdı.

Topun çaresiz kalışı sıra eri Edremitli Seyit'in içine dokundu. Cephaneliğe koştu. 275 kilo ağırlığındaki dev mermi, rayın tahrip olması yüzünden cephaneliğin kapısında, kaldıraca bağlı, havada duruyordu. Daha önce 215 kiloluk mermileri kaldırmışlardı. Seyit bu güvenle, mermiyi işaret etti:

"Sırtıma verin!"

Cephaneciler, "Bunu taşıyamazsın Seyit!" dediler.

Taşıyamazsın ne demekti? Şu canavara benzeyen gemi kurtulacak mıydı? Top boynu bükük mü kalacaktı? Savaş heyecanı içindeydi. Sağda solda mermiler patlıyor, üzerlerine taş toprak yağıyor, yüzlerine patlayışların çakıntıları yansıyor, biri vecde gelmiş gözlerinden ip gibi yaş akarak ezan okuyordu. Seyit'in içi dolup taştı.

Bağırdı:

"Siz verin ! Haydi, çabuk!"

"Hay çılgın!"

Koca mermiyi usul usul Seyit'in sırtına indirdiler. Mermiyle birlikte yere kapaklanır diye mermiyi kaldıracın askılarından ayırmadılar. Seyit iki eliyle, anasını kucaklar gibi mermiyi kavradı. Tarttı. Kemikleri zangırdadı, eklemleri ezildi, dizleri titredi. Zorlukla da olsa ayakta durabildi. Mermiyi çözdüler. Damarları çatlıyordu. Burnundan kan boşandı. Besmele çekip yürüdü, geç kalıyordu, hızlandı. Mermiyi topun asansörüne yerleştirdi.

Deli Mustafa ile Deli İbrahim bile bir olağanüstülüğe tanık olduklarını anlayarak bir köşeye sinip nefeslerini tutmuşlardı. Kanayan burnunu koluna silerek koşa koşa geri döndü. Cephanecilere de güven gelmişti. Mahzenden bir mermi daha çıkardılar. O mermiyi de sırtlayıp koşar adım asansöre ulaştırdı. Üçüncü mermi ağır geldi. Güçlükle, dizleri çözüle çözüle taşıdı, mermiyi topun asansörüne koydu, oraya çöktü

İlk mermi geminin kulesini yaralamıştı. İkinci mermi baş taretini parçaladı. Sırada son mermi vardı. Dualarla uğurlandı.

Son mermi Bouvet'nin su kesiminin biraz altına isabet etti. Gövdesinin alt kısmında büyük bir yara açılmış olmalı ki dev gemi ânında yana yattı.

Mecidiye mürettebatı sevinç sarhoşu oldu. Deli Mustafa ile İbrahim gerçekten delirdiler. Kader Bouvet'nin ağır ağır batmasını uygun görmedi. Gemi Karanlık Limana kayıyordu. Orada Nusrat'ın hâlâ keşfedilmemiş 18 mayını vardı. O kutlu suyun derinliğinde kuzu kuzu yatmaktaydılar.

Sürüklenen Bouvet'nin yaralı gövdesi bunlardan birine değdi. Göğü çatlatacak şiddette bir patlama oldu. Havaya kızıl bir duman yükseldi. 45 denizci denize döküldü. Gemi ancak iki dakika su üzerinde kalabildi, birdenbire alabora oldu, Kaptan Rageot, 20 subay ve 600 erle birlikte batıp gözden kayboldu.

Saat 14.10'u gösteriyordu.

Bouvet'nin battığını gören çakılı, gezgin, sahte bataryaların mürettebatı, gözcüler, subaylar, erler açığa çıktılar, sevinçleri yüreklerine sığmıyordu, binlerce ağızdan gök gürültüsü gibi bir sevinç haykırışı, bir şükran çığlığı yükseldi:

"Allah-ü ekber!"

Yorgun gazilere yeni bir can geldi.

Sağ kalanları kurtarmak için torpidobotlar olay yerine üşüşmüşlerdi.

Türk tabya ve bataryaları, kurtarma çalışmalarını engellememek için bir yerden emir almış gibi hep birden ateşi kestiler. Başka, uzak hedeflere yöneldiler.

Büyük Usta Turgut Özakman'a Saygı ve Selamlarımızla...

Diriliş Çanakkale 1915'ten alıntıdır...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sultanı Öldürmek Kitap Yorumu ve Fatih'in Ölümü Üzerine

Ayşe Kulin - Bir Gün Kitabı Yorumu

AYŞE KULİN- HAYAT DÜRBÜNÜMDE 40 SENE (1941-1964) KİTAP YORUMUM

Moskof Cariye HÜRREM SULTAN- Demet Altınyeleklioğlu