Unutulan Gün 4 Eylül 1919 Günü , Ben Sanki Oradayım... Erzurum dan Sivas a





Yakın zamanda 30 Ağustos Zafer Bayramını geçtik . Zafer bayramı olan o özel günü, öylesine tartışmalarla geçtik ki ister istemez şaşkınlık yılgınlık içerisine düşüyor insan . Ardından 4 Eylül geldi . Ama hiç kimsenin haberi olmadı 4 Eylül'den.  Hani resepsiyon falan olsun demiyorum. Zaten o tip şeyleri de boşuna yapılan şeyler olarak görürüm . Gayem şu ki bir satır sözü geçseydi Sivas Kongresinin 4 Eylül günü olduğunun gazetelerde , haberlerde . Tam Bağımsızlık denilen , manda asla kabul edilemez denilen , yurtta bir düşman postalı kalmayana kadar mücadele edilecektir denilen o günün .

İzmirli gazeteci Hasan Tahsin Kocabaş'ın facebook'taki profiline düşen notlardan birinden alıntı yapmak isterim .
"Manda tartışmaları kongre bitiminde de sürüyordu. Örneğin, bir gece "milli hareketin liderinin" odasındaki sesler dışarıya taştı... Genç Tıbbiyeli delege Hikmet, sesini yükselterek heyecanla: "Paşam, üyesi olduğum Tıbbiyeliler beni buraya İstiklâl davamızı başarmak yolundaki çalışmalar için gönderdiler. Mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olursa olsun şiddetle reddederiz. Örneğin, manda düşüncesini siz kabul ederseniz sizi de reddeder, Mustafa Kemal'i 'vatan kurtarıcısı' değil, 'vatan batırıcısı' ilan eder ve şiddetle kınarız!.." diyordu.
Mustafa Kemal de heyecanlanmıştı: "Çocuk müsterih ol! Gençlikle gurur duyuyorum. Biz azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya istiklâl ya ölüm!"

Böylesi bir günün anısına , satılmış büyük medya organlarımıza inat kalemimi oynattım biraz . Hem o günlerden kesitler gözlerinize getirmek istedim , hem de kendimce bir düşün içine düşmek istedim . 23 Ağustos 1919 gününe kendimi Mustafa Kemal Paşanın hemen yanına yolladım . Onun kaleminden dökülüp yazılan Nutuk'u kendime pusula ederek sanki oradaymışım gibi hikayeleştirerek birkaç sunmak istedim . Umarım sabredip sonuna okuyan birkaç arkadaşım olur =)

Allah bizlere bu Cumhuriyeti yaratıp bırakan o yüce insanlara gani gani rahmet eylesin , mekanları cennet olsun...



23 Ağustos 1919 - Erzurum

Erzurum kararlarını açıklanalı 2 ay olmamıştı daha . 23 Ağustos 1919 gününü hatırlıyorum da batı gazetelerinin manşetlerinde "Anadolu'da karışıklık çıktı . Anayasaya aykırı olarak Millet Meclisi adı altında toplantılar yapılıyor . Bu işlerin sivil ve askeri görevlilerce yasak edilmesi gerekir" diyordu. Paşaya bu haberleri verdiğimde yüzünde hiçbir endişe görmemiştim . Aksine ufaktan da tebessüm ediyordu . Sanki neler olacağını biliyormuşçasına hınzır bir tebessüm yerleşiyordu yüzüne .



Ağustos 7 sinde kongre kapanırken yaptığı konuşmada artık emindim , o biliyordu . Zira şöyle demişti kapanışta : "Önemli kararlar alındı ve bütün dünyaya ulusumuzun varlık ve bütünlüğü bu kongre ile gösterilmiştir . Tarih , bu kongremizi çok az görülebilen büyük bir eser olarak yazacaktır ." demişti . Eski okul sıralarındaki vatanperverler canı gönülden alkışladılar bu sözleri . Gerçi birkaç tane zoraki alkış tutanda yok değildi hani . Ama onlar zaten kendilerini Paşa'nın başkan seçilirken çıkardıkları zorluklarla da belli etmişlerdi . Bunların içinde sivrilmiş olan , Ömer Fevzi Bey ve arkadaşları kongre sonralarında hem seçilmiş oldukları Trabzon'da hem de sonradan gittikleri İstanbul'da yaptıkları işlerle hainliklerini alenileştirmişlerdi .

Bir diğer zorlukta yine paşanın heyetin başı olursa mücadeleye desteği örseleyeceği yolundaydı . Çünkü İstanbul Hükümeti , halife ve padişaha başkaldırmış birinin şahsi amaçlar uğruna bu mücadeleye kalkmış olacağı şüphelerini yaşıyorlardı . Bu sorunu da aşmak zorundaydı paşa . Yoksa daha havza yolunda çizdiği tam bağımsız Cumhuriyet hayal olup giderdi . Zaten şahsi amaçlar gütseydi Ordu Müfettişliği gibi bir görevi bırakıp böyle bir mücadeleye girişir miydi hiç ? Paşa şöyle diyordu o zamanlarda :

"Beyler ben kimi arkadaşlarca ileri sürülen düşünce ve kuruntulara uysaydım , iki bakımdan büyük sıkıntılar doğacaktı . Birincisi düşüncelerimde , kararlarımda ve bütün kişiliğimde yersizlik ve yeteneksizlik olduğunu açığa vurmak , ki bu davranış benim vicdan buyruğu ile üzerime aldığım görev bakımından düzeltilemeyecek bir yanlış olurdu . Tarih su götürmez şekilde ortaya koymuştur ki , büyük işlerde başarı için yeteneği ve gücü sarsılmaz bir başkanın varlığı çok gereklidir . Bütün devlet büyüklerinin umutsuzluk ve güçsüzlük içinde , bütün yurdun karanlıklar içinde başsız olarak kaldığı bir sırada , "yurtseverim" diyen bin bir çeşit kişinin , bin bir türlü davranış ve inanç gösterdiği kargaşalı bir zamanda danışmanlarla , bir çok saygın ve erkli kişilerin sözlerine uyma zorunluluğuna inanmakla ; sağlam esaslı ve özellikle sert yürünebilir mi ve en sonunda ulaşılması çok güç olan hedefe varılabilir mi ? İkicisi ise ulus , ülke , siyasa ve ordu yöneticiliğinde hiç bulunmamış ve bu alanda değeri belirlenmemiş ve denenmemiş gelişigüzel kişilerden , örneğin Erzincan'lı bir Nakşi Şeyhi ve Mutki'li bir aşiret reisi gibi zavallılardan da kurulabilecek herhangi bir temsilciler kuruluna söz konusu durum ve görev bırakılabilir mi ? Bıraktığımız da yurdu ve kendimizi aldatmış olmak gibi kötü bir yanılgıya düşmeyecek miydik ? Bu nitelikte bir kurula perde arkasından yardım edilebileceği düşünülse bile bu yöntem güvenli sayılabilir mi ?"

Sivas Yolu ve Sivas Kongresi

Bu sözleri ile Erzurum kongresi kararları tarihe geçti . Hemen ardından Sivas kongresi hazırlıkları başladı . Yurdun her köşesinden temsilci getirtilmeye çalışılıyordu o zor şartlarda . Neredeyse tüm komutanlar bulundukları şehirlerde yurtseverleri bu kongreye katılım için çalışırken aynı zamanda karşıt propagandada son sürat sürüyordu . Bazı yerlerde hem temsilci seçilemiyor hem de halkın iç gücünü kıracak ve herkesi umutsuzluğa sürükleyecek karşıtlıklar veriliyordu . Ancak sanki Paşa tüm bunları biliyordu . Daha Amasya'da iken Sivas gelen bütün yolları uzakta ve yakından askeri önlemlerle güvenliğini sağlattırmıştı .



29 Ağustos 1919 günü Erzurum'dan Sivas'a yola çıktığımız sıra ilginç bir olay yaşandı . Erzincan boğazına gelir gelmez , jandarma erleri ve subayları yolu kesmişlerdi . Heyecanlı şekilde içlerinden bir subay araca yaklaştı :

- Dersim Kürtleri boğazı tutmuşlardır . Tehlike var şuan ilerlemenize imkan yok .

- Durumumuzu biliyorsunuz komutan , çok acil Sivas'a yetişmemiz gerekli

- Anlıyorum efendim ancak şuan geçişinize göz yumamayız bu çok tehlikeli olur

Kısa bir süre sessizlik oldu . Paşanın konuşmamasından da aklından hesap yaptığı anlaşılıyordu ;

- Çocuk bizim her şartta yola koyulmamız gerekli . Bu çetenin kuvveti nedir , nerededir , kolluk güçleri müdahaleye başladı mı ?

- Merkeze kuvvet göndermelerini yazdım paşam . En kısa zamanda olay yerinde olacaklar ve ayaklanmayı bastıracaklardır . Ancak şuan için hafife alınmayacak bir çete olduğunu biliyoruz.

- Geriye dönüp Erzincan'da konaklasak gelenlerin aklına şüphe düşebilir. Korktuğumuzu düşünüp dağılabilirler . Bunca zamanda bin bir güçlükle bir araya getirebildik onları . Bunu hibe edemeyiz . Osman Bey gönüllü birkaç arkadaş olursa bizlere eşlik edecek olan memnun oluruz zira şartlar ne olursa olsun yola devam etmek zorundayız .

Paşanın kararlılığını Jandarma komutanı Osman Bey "emredersiniz paşam" diye karşıladı . Derhal ufak bir ekip kuruldu ve Osman Bey'in de içinde bulunduğu hafif makineli tüfekleri olan dört asker önümüzde bir araba ile yola koyuldular . Yola çıkmadan önce son kararlar almış , yol boyunca süratle ilerleneceğini ne olursa olsun asla durulmayacağını , olurda yolu kesen haydutlar olursa hepimizin araçlardan atlayıp çatışacağını ancak aramızda vurulan olursa dahi diğerlerinin Sivas'a kadar devam etmesi konusunda fikir birliğine vardık .



Allah'a çok şükür ki ufak tefek birkaç korkutma amaçlı ateş dışında başımıza bir şey gelmeden 2 Eylül 1919 günü Sivas'a vardık . Paşa ayaklanmalardan ötürü bazı güvenlik önlemlerinin attırılmasını istedi. Öncelikle gelen temsilcilerin otellerde kalmalarını yasak etti . Birden çok kişinin bir arada kalmasında ve güvenli yerlerde kalmasından yanaydı . Şekercizade İsmail Efendi çok kişiyi evinde misafir etti o sıra . Yine Sivas ahalisinden de evlerini açanlar çok oldu . Heyette 40-41 kişiydik .

Bizler Sivas'a ulaşmadan önce gelenler bazı yazılı çalışmalar yapmışlardı. Çeşitli hususlarda küçük toplantılarda başlamıştı . Bu toplantılardan biride Bekir Sami Bey'in evinde olmuş . Kongrenin olacağı lise binasında ki odasında bulunan Paşa'yı , 4 Eylül gününün öğle saatlerinde Hüsrev Sami bey ziyarete gelmişti . Kısa bir nezaket konuşmasından sonra Hüsrev Sami bey Paşa'ya ziyaret sebebini açık etti .

- Paşam muhtemelen bilginiz olmuştur , sizler buraya ulaşmadan bazı arkadaşlar çalışmalara başladı .

- Oldu Sami bey , sağolsunlar ne kadar hızlı planlamalarımızı bitirirsek mücadelemizde o derece erken başlar

- Çok doğru söylüyorsunuz paşam ancak bu toplantılardan birkaçında canınızı sıkacağını düşündüğüm birkaç husus oldu . İzin verirseniz anlatmak isterim .

- Sizi dinliyorum

Paşa tepkisizce Sami bey'in yüzüne bakıyordu .

- Efendim sizin Sivas'a geldiğiniz günün akşamı Bekir Sami Bey'in evinde Rauf Bey ve birkaç arkadaşın daha katıldığı bir toplantı oldu . Bendenizde o oradaydım . Öncelikle memleketin durumu ve kongrede alınması gereken kararlar üzerinde konuştuk . Ardından konu kongrenin başkanlığı hususuna geldi .



Paşanın tepkisiz yüzüne yine o , olandan bitenden haberdarmış gibi duran hınzır gülüşü yerleşmeye başladı. Sanki o an neler duyacağını bilir gibiydi . Sami bey ise anlatmaya devam ediyordu :

- Rauf bey sizi asla başkan yaptırmayacağını , bunun için canla başla mücadele edeceğini söyledi .

Paşa kahvesinden bir yudum içti ve tekrar o tepkisiz hali ile Sami beye dönüp :

- Sami bey sizi saygı ile sözlerinizi bitirene kadar dinledim . Ancak bu size sözlerinize inandığımı düşündürtmesin . Rauf Bey vatan aşkını her fırsatta dile getirmiş bir dostumuzdur . Vatan yolunda bu gibi önemsiz ayrıntıların aramızda ayrılık sebebi olacağına ihtimal dahi vermem . Üstelik benim böyle bir isteğimde yok . Önemli olan alacağımız kararların vatanımızın kurtuluş ışını yakmasıdır . Sizden de bir daha bu gibi konular hakkında herhangi bir şey duymak istemem . Bizlerin burada bulunma amacı çok daha önemli husus sebebiyledir.

Sami bey laf taşıyan biri görünmüş olmaktan huzursuz olmuştu . "Anladım paşam" diyip izin isteyip odadan ayrıldı .

Paşa bu olaydan kısa bir süre sonra Kongre salonuna doğru giderken Rauf Bey'e rastladı koridorda . Selamlaştılar . Kongre başlar başlamaz başkanlık seçimi olacaktı . Paşa Rauf bey'e :

- Rauf sence kimi başkan yapalım ?

Rauf bey heyecanlı bir sesle ama hiçte dostane olmayan bir halde :

- Sen olmamalısın şuan sadece onu biliyorum  dedi .

Paşada aynı soğuk kanlılık ve gülümseyen simasıyla :

- Anladım , Bekir Sami Beylerin evindeki toplantıda aldığınız karardasın halen demek ki . dedi ve yanıt beklemeksizin salona doğru yürüdü . İki adım gerisinden takip ettiğimden Rauf bey'in suratını çok daha uzun süre görme imkanım olmuştu . O kadar kısa süre içerisinde renkten renge girmesi oldukça ilginçti .

Kongre başlamıştı . İlk olarak konuşmacı kürsüye çıktı . Rauf bey'in birlikte toplantıya katıldığı simalardan biriydi konuşmacı .

- Efendiler hepinizin takdiridir ki ilk önce başkanlık seçimi yapılmalıdır . Bu hususta benim sizlere bir öneri olacaktır . Başkanlık görevini birer gün veya haftalık olarak devirli yürütülmesini öneriyorum . Sıralamanın da buradaki temsilcilerin temsil ettikleri illerin alfabetik sıralamasıyla olmasını düşündüm .

Ancak ne büyük rastlantıdır ki öneriyi yapan kişinin hem adı hem de temsil ettiği il alfabenin ilk harfi ile başlıyordu . Geçici olarak Başkanlık kürsüsünde bulunan Paşa söze girdi :

- Bu neden gerekiyor efendim ?

- Böylece işin içinde senlik benlik karışmamış olacağı gibi dışarıya karşıda , eşitliği gözettiğimiz için iyi bir etki yapılmış olur .

Paşa bu sözler karşısında sinirlenmişti .

- Beyler ben yurdun öneriyi yapanla birlikte bütün ulusun , hepimizin nasıl bir felaket içerisinde bulunduğumuzu göz önüne getirerek , kurtuluş çaresi olduğuna inandığım girişimleri bitmez tükenmez güçlükler ve engellere karşı maddesel ve ruhsal bütün varlığımla yürütmeye çalışırken , benim en yakın arkadaşlarım daha dün İstanbul'dan gelmiş ve elbette işlerin iç yüzünü bilmeyen , saygı duyduğum yaşlı bir kişinin diliyle bana senlik benlikten bahsediyorlar . dedi

Salon adeta ilk dakikadan buz kesmişti . Paşa ardından bu öneri oya sundu ve öneri reddedildi . Ardından yapılan gizli oylamada üç ret oyuna karşılık Paşa kongre başkanlığına seçildi .

Kongre sonu :

* Bütün ulusal cemiyetler Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ismi altında birleştirilerek bir merkezden yönetilmeye başlandı.

  • Manda düşüncesi reddedilerek, ulusal bağımsızlık benimsendi.

• Ulus egemenliğinin ve bağımsızlık ruhunun sürekli kalplerde yaşayacağı ve Anadolu'nun her türlü direnişe hazır olduğu bütün dünyaya duyurulmuş oldu.

• Osmanlı Mebuslar Meclisi'nin açılmasına zemin hazırladığı gibi, Misak-ı Millî kararlarına da öncülük etmiştir.

• Kongre ile Türkiye'nin toprak bütünlüğü ve ulusal bağımsızlığının korunması istenmiş ve gerektiğinde işgal devletlerine karşı silahlı hareket öngörülmüştür.

• Mustafa Kemal Paşanın Başkanlığında seçilen Temsil Kurulu, yürütülecek siyasi mücadelenin yöneticiliğini üslenerek TBMM'nin açılışına kadar bu görevi yürütmüştür.

• Ulusal bir kongre olan Sivas Kongresi, TBMM iktidarına ve rejimine geçişin kurumu olmuştur.

• Sivas Kongresi, birleştirici, yapıcı ve Türk millî mücadelesini ve Kurtuluş Savaşını bina edici temel bir kongredir.

• Atatürk'ün deyişi ile " Burada bir milletin kurtuluşunu hazırlayan kararlar verildi "

• Kongrede alınan kararlar, usûl ve esas olarak demokratik ve millî bir devletin habercisidir. Kongre ile Türk milleti kendi kaderine el koymuş, vatanın bölünmez bütünlüğü ve tam bağımsızlık hedefiyle Kurtuluş Savaşı'nın esaslarını ortaya koymuştur.

• Yürekli bir şekilde alınan ve büyük bir azimle uygulanan bu kararlar sonucunda kesin bir zafer elde edilmiş ve demokratik, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu gerçekleştirilmiştir.

Yorumlar

  1. kararların alınmasından önce sivas kongresi sırasında daha birçok ayrıntı daha yaşanmıştır ancak hepsini bir yazıda vermenin okunma olasılığını iyice düşüreceğini düşünerek kısa kesmeye çalıştım :)

    YanıtlaSil
  2. belirttiğinin aksine hiç zorlanmadan okudum, su gibi aktı yazı :) ellerine sağlık. İnsanın yüreği kabarıyor, kendi tarihini bilmek, dahada önemlisi o tarihin içinde hissetmek çok güzel birşey. Yazınla ogünlere döndüm bende seninle bir...

    YanıtlaSil
  3. Kesinlikle akıcı bir yazı olmuş. Ben zaten tarihime meraklı biri olarak sıkılmadım hatta sonunu sabırla bekldim.Keşke daha fazla türk insanı okusa ve nerden nerelere gelmişiz bilselerde ona göre tarihi yorumlasalar tartışsalar...Çünkü şu zamanda çok büyük eksik olduğunu düşünyorum ben:(

    YanıtlaSil
  4. ya güzel akıcı birşey de benim istediğim bilgi yok ama grçektne spr eline sağlık

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

AYŞE KULİN- HAYAT DÜRBÜNÜMDE 40 SENE (1941-1964) KİTAP YORUMUM

Ayşe Kulin - Bir Gün Kitabı Yorumu

Sakıncalı Piyade Kitabı Tanıtımı ve Uğur Mumcu

Moskof Cariye HÜRREM SULTAN- Demet Altınyeleklioğlu